TÜRKİYE ‘DE ORTAÖĞRETİM’İN TARİHİ
1. Rüşdiyeler(Ortaokul)
"Rüşdiye" diye adlandırılan eğitim kurumu, Türk eğitim tarihinde önce ortaöğretim kademesinde ortaya çıkmış, lise ve ortaokul fonksiyonlarını gördükten sonra, öğretim seviyesi düşerek ilköğretim kademesine geçmiştir. Bir süre de "yüksek ilkokul" denilebilecek bir düzeyde kaldıktan sonra, 1913 yılında ilkokulların içinde erimiştir.
Ülkede çok uzun zamandan beri açılmış bulunan askerî okullar, kendisine iki şekilde öğrenci hazırladığından başarılı bir çalışma yapamıyorlardı. 1838 yılında Mühendishane, Harbiye, Tıbbiye gibi askerî okullara öğrenci hazırlamak için sıbyan okullarının üstünde bir ara öğretim kademesi kurulmak istenmiştir. Hazırlanan tasarıya göre, sıbyan okullarına "sınıf-ı evvel" denilmiş, bu yeni kurulacak okullara da "sınıf-ı sânî" denilmesi düşünülmüştü. Ancak II. Mahmut bu adı beğenmemiş, bu okullara "rüşdiye" denilmesini istemişti. Çocuklar "rüşt çağı" olan 14-15 yaşına kadar bu okullarında kalacaklar, ondan sonra yüksek askerî okullara ve memuriyetlere girebileceklerdi. Gene tasarıya göre bu okullarındaki öğrenciler sıralara oturacaklar, evkafdan aylık alacaklardı. Hattâ bunun için 1838'de "Mekâtib-i Rüşdiye Nezareti" adlı bir de idarî birim kurulamuştur.
Ancak çeşitli nedenlerle "Rüşdiye" adlı okulların açılmaları 1847 yılına kadar gerçekleşememiştir.
Burada bir noktaya dokunmak gerekiyor. Türk eğitim tarihi alanında araştırma yapanlardan çoğu, 1838 yılında açılan iki sivil memur yetiştirme okulunu da "rüşdiye" sayarlar. Onun için bunlar üzerinde kısaca durulmalıdır.
Mekteb-i Maarif-i Adliye
1838'de hükûmet dairelerine girmiş olan genç memurları ve memuriyete girmek için başvuranları okutmak ve yetiştirmek amacıyla Sultan Ahmet Külliyesinde açılmıştır. Buradaki "adliye" kelimesinin adelet ile ilgisi yoktur. Padişahın mahlası "adlî" olduğundan dolayı bu adı almıştır.
Yatılı ve gündüzlü öğrenciler alacak olan okul, askerî bir düzen içide olacaktı. Öğrencilerin resmî kıyafeti olacaktı. Masraflar devlete ait olacaktı. İç yönetmelik bakımından askerî okullardan etkilenmiş olan bu okul, sınıf düzeni bakımından Enderun okullarından yararlanmıştır. Dersaneler "yeşil oda", "sarı oda" ve "mavi oda" olarak adlandırılıyordu.
Gariptir ki, okulun öğretim programı da medreselerden etkilenmiştir. Medrese dersleri programın esasını oluşturuyordu. Okulun imtihanları Batı düzenine göre ilk bürokrasinin kurulma heyecanlarıyla büyük törenler düzenlenerek yapılıyordu. Zaten öğrenciler de paşazade ve beyzade çocukları idi. Okul çeşitli binalar ve programlar değiştirerek 1862 yılına kadar sürdü. 10 yıl sonra "Mahrec-i Aklam" adlı okul açılınca fonksiyonunun ona bırakarak, kapandı.
Mektebi Ulûm-u Edebiyye
Bu ismin, "Mekteb-i Maarif-i Adliye" adlı okulla Sülaymaniye'de açılan benzeri okulun ortak adı mı olduğu, yoksa yalnızca ikincisine mi ad olarak verildiği tartışmalıdır. Bu okul Süleymaniye Külliyesindeki mektepte açılmıştır. Amaç olarak devlet dairelerine güzel, anlaşılır, doğru yazı yazmayı bilen kâtipler yetiştirmeyi almıştır. Kalıp olarak yeni bir görünüm getirmesine rağmen, medrese zihniyetiyle öğretim ve imtihan biçimlerinin egemen olduğu bu okulda 1838'deki Rüştiye Nezareti görevlerini yerine getirmediği için, 1847'de yeni bir örgütlenmeye gidilir.
"Mekâtib-i Umumiye Nezareti" kurulunca, ilk olarak açılacak rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere 1848'de bir "Dârülmualimin-i Rüşdiye"yi kurulmuştur. Aynı yıl İstanbul'un çeşitli yerlerinde 5 tane rüşdiye okulu aşılmıştır. Daha sonra 1853 yılında öğretmen okulu mezun verince, ülkenin 25 büyük yerleşim merkezine de rüşdiyelerin kurulmasına girişilmiştir.
Rüştiye okulları bu ilk çıktığı dönemde orta öğretim düzeyinin tek okulu idi. Çünkü ülkede eğitim planlamasını yapmakla görevlendirilmiş bulunan Geçici Eğitim Kurulu (Meclis-i Maarif-i Muvakkat), Batıdan esinlenerek bu ülke eğitimini üç kademede kurmayı düşünüyordu: İlk kademede vakıflara bağlı sıbyan okulları vardı. Bunun için kurul orta ve yüksek öğretimi kurmayı düşünüyordu. Ortaöğretim kuruluşu olarak "rüşdiye"lerin yaygınlaştırılması ve daha sonra da üniversite olarak "Dârülfünun"un kurulması planlanıyordu.
İşte, lise ayarındaki idadi ve sultaniler kuruluncaya kadar rüşdiyeler, tüm ortaöğretim kademesini temsil eden bir okul olarak kalmışlardır. Hattâ Bezm-i Alem Valide Sultan'ın 1850'de büyük törenlerle kurduğu "Dârülmaarif" adlı okul, Batıdaki liseler düzeyinde bulunmasına rağmen, eğitim tarihçileri tarafından gene de rüşdiyeler arasında sayılır.
Rüştiyelerin öğretim süresi ilk açıldıklarında iki yıl idi, daha sonra dört yıla, 1859 yılından itibaren de altı yıla çıkarılmıştır. Sonra tekrar beş, dört ve üç yıla indirilmiştir. Ders programı da öğretim süresinin artıp eksilmesine göre sürekli değişmiştir. Öğretim süresindeki düşüşte en büyük etken şüphesiz idadilerin açılmasıdıki sivil erkek rüşdiyeleri 19. yüzyılın ikinci yarısında normal gelişimlerini sürdürürken, aynı öğretim düzeyinde iki rüşdiye tipi daha ortaya çıktı.
Bunlardan birisi kız rüşdiyeleri idi. İlk defa 1859 yılında aşılmış, 1869 yılında ülke çapında açılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca 1870 yılında da kız rüştiyelerine öğretmen yetiştirmek amacıyla ilk kız öğretmen okulu olan "Dârülmualimat" açılmıştır. 19. Yüzyıldaki eğitim gelişmemizde askerî eğitim, tâ orta dereceli öğretimin başlarından itibaren sivil okullardan ayrı olan gelişimini sürdürmüştür. 1875 tarihinden itibaren İstanbul il merkezinde ve askerî garnizon merkezlerinde askerî rüşdiyeler açılmaya başlandı.
Rüştiye okulları II. Abdülhamit döneminde yalnız yerel hükümet dairelarine kâtip yetiştirmek amacına yönelmiş; ders programlarının esasını da yazı öğretimi teşkil etmişti. Öğretmenlerinin maaşlarının düşürülmesi karşısında da öğretim düzeyi tamamen düşmüştür.
II. Meşrutiyet dönemi ise, rüşdiyelerin yıkılış dönemi olmuştur. Bu dönemde rüşdiye, ilkokul çıkışlıların bilgilerini tamamlayan ve onları orta öğretime hazırlayan bir yüksek ilkokul durumuna getirildi. Bu öğretim kurumu önce ıslah edilmek istendi. "Numune Rüşdiyeleri" adı altında örnek kurumlar kuruldu. Fransızca, Türkçe ve pratik derslere ağırlık vermeyi amaçlayan bu kurum, tüm Osmanlı unsurlarını bünyesinde toplamayı amaçlıyordu. Hattâ 1908'de kapatılan "Darülmuallimîn-i Rüşdiye"ler bile yeniden açıldı. Ama bu arada rüşdiyelerin ilkokullarla birleştirme çalışmalarına da devam ediliyordu. Bir taraftan da Boşo Efendi'nin başlattığı bir kampanya ile askerî rüşdiyelerin Maarif Nezaretine bağlanması hususunda çalışmalar yoğunlaşıyordu. 1913 yılı "rüşdiye" adlı öğretim kurumlarının sonu oldu. Önce 29 Askerî rüşdiye Maarife devredildi. Ancak bu çok karışık oldu. Askerler, devir sırasında öğretim ve araç gereçleri ile askerî öğretmenlerin çoğunu kendi bünyesinden ayırmadı. Bu okullar bir keşmekeş içinde kaldılar. Ancak tam bu sırada "Tedrisat-ı İbtidaiye Kanun-u Muvakatı" yayınlandı ve rüşdiyeler, ibtidailer içinde eritildi. 1910 yılında 458 erkek, 80 de kız rüşdiyesi vardı.
2. İdadiler(Liseler)
"İdad" hazırlamak demektir. "İdadi" de genel olarak kendisinden üstün bulunan bir okula öğrenci hazırlayan okul demektir. Öğrencileri bir yere hazırlayan öğretim kurumlarına ad olarak daha sonra "Mahrec", "İzharî" "İhtiyat" gibi adlar kullanılmıştır. Hazırlama okulları olduklları için idadilerin eğitim tarihindeki rolleri sürekli olarak değişmiştir. Sıbyan mektebilerine bile bir zaman "idadi" denmiştir. Sıbyan okulları, rüşdiyelere "idadi" olarak verilmişti.
"İdadi" adlı ilk okullar, yüksek askerî okullara öğrenci hazırlayan ön-sınıflar olarak, ilk defa 1845 yılında ordu merkezleriyle Bosna'da açıldı. Harp okullarına ve Askerî Tıbbiye'ye girmek isteyen 11-14 yaş arasındaki gençlerin eksikliklerini tamamlayan ve onları yüksek okul derslerini izleyebilir bir düzeye getirmek isteyen kuruluşlar olarak ortaya çıktı. Yaş bakımından olduğu gibi, program bakımından da orta öğretimin birinci basamağı düzeyinde idiler.
"İdadi" adı gerçek hüviyetini 1969 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'nde buldu. Bu Yönetmeliğe göre, müslüman olan ve olmayan Osmanlı vatandaşlarını birbirlerine kaynaştırmak ve ortak bir kültür içinde yetiştirmek düşüncesiyle Sancak merkezlerinde rüşdiye çıkışlı öğrencileri Sultanilere hazırlamak için üç yıllık idadiler kurulacaktı.
Bu, kağıt üzerindeki maddelerin tamamen gerçekleştirilmesi hemen mümkün olmadı. Ancak 1873'de "Darülmaarif" adlı okul mülkî idadi şekline dönüştürüldü. İki yıl sonra da Mora-Yenişehir'de bir idadi okul daha açıldı. İdadilerin ülke çapında yaygınlaşmaları II. Abdülhamit döneminde olmuştur. 1881 yılından itibaren il merkezlerinden yedi yıllık, ilçe merkezlerinde de beş yıllık idadiler açılmaya başlanılmıştır. Böylece 19. yüzyıl sonlarında ülke, ortaöğretim bakımından oldukça sıkı örgülü bir örgün yapıya sahip olmuştur.
Aslında bu yedi yıllık ve beş yıllık idadilerin ilk üç sınıfları rüşdiye sınıfları idi. Bu nedenle bunlar aslında iki ve dörder yıllık idadilerdi. Bu okullar arasındaki bir diğer farklılık, ilçe idadilerinin gündüzlü (neharî), illerdeki yedi yıllık idadilerin de yatılı (leylî) olmaları idi.
İdadilerin ilk uyguladıkları program ele geçememiş, ancak 20 yıldan fazla uygulanan 1892 programı elimizdedir. Ancak bu program ülke ihtiyaçlarına yetmediğinden, 1902-1906 arasında yeni bir porgram girişiminde bulunuldu. Yedi yıllık idadiler, ziraat, ticaret ve sanayi ile çeşitli amaçlı üç dala ayrıldı. Ziraat şubesi altı, diğer şubeler sekiz yıl oldu. Ancak bu şubelerdeki dersleri okutacak yetenekte öğretmenler bulunamadığından, tamamen vazgeçildi. Beş yıllık idadilerin amacı, üniversite ve yüksek okullara öğrenci hazırlamak değildi. Bunlar, bulundukları yörenin işlerini idare edecek, imarını sağlayacak adamlar yetiştirmeye yönelmişlerdi.
Bu okullara başlangıçta yalnız ilkokul mezunları alınırken, 1913'de girişilen bir düzenleme ile rüşdiye mezunları da alınmaya başlandı ve program bakımından da 1902 girişimi gibi yeni bir denemeye geçildi. Bu okullar yüksek öğretimı devam etmeyecek olan öğrencileri genel, ziraat, ticaret ve sanayi dallarında eğitmeye yöneldi. Programları bu amaca göre düzenlendi. Sürekli savaşlar dolayısıyla pek uygulanmayan bu programlarla, rüşdiyelerin ortadan kaldırılması ile beş yıllık idadiler ortaöğretimin ilk basamağını oluşturdular ve Cumhuriyet döneminde "Ortaokul"a dönüştüler.
Yüksek okullara öğrenci hazırlayan ortaöğretim kurumları olarak tüm ülkeye yayılmış olan yedi yıllık idadiler de 1910-1913 arasında önce "sultani"ye, daha sonda da "lise"ye çevrilerek tarihe karıştılar. Bu çevirmelerden amaç, bütün Osmanlı vatandaşlarına hiç olmazsa bu düzeyde ortak bir eğitim vermek ve iyi bir yabacı dil öğretmek idi. Bu isim değişiklileri sırasında yönetmelik, proğram, öğretmen maaşları, öğrenci diplomaları vs. yönünden pek çok karışıklıklar ve polemikler oldu. Ama Meşrutiyet döneminden sonra eski idadiler tartışmasız liseye dönüştürüldü.
1914 yılı başlarında ülkede 59 idadi 6970 öğrenci ve 629 öğretmen vardı.
3. Sultaniler
XIX. yüzyılın ikinci yarısı, Osmanlı Devletinin ilk öğretim ile yüksek öğretim arasında bir eğitim kademesi kurma çalışmaları ile doludur. Eğitim Bakanlığı ile bir yandan ilk ve yüksek öğretim kademeleri arasında bir köprü kurmaya çalışırken; müslüman ve hıristiyan bütün Osmanlı yurttaşlarına örtaöğretim düzeyinde ortak bir kültür ve eğitim vermek istiyordu.
Rusya'ya karşı Osmanlı Devletinin bütünlüğünü korumak isteyen bazı Avrupa Devletleri, Osmanlı Devletine ıslahat notaları veriyorlardı. Bunlardan biri de 1867 tarihinde Fransa tarafından verildi. Fransız elçisinin Osmanlı yöneticileriyle yaptıkları görüşmeler ve Abduaziz'in Avrupa seyahatindeki izlenimleri sonucu öğretim dili Fransızca olan bir ortaöğretim kurumu açılması kararlaştırıldı. 1868 yılında çok görkemli törenlerle açılan bu kurum kısaca "Sultani" diye adlandırıldı.
Galatasarayı'nda açılan bu sultani okulu, ilk ve ortaöğretim kademelerini içeriyordu. Hattâ bir ara "Dârülfünun-u Sultani" adıyla yüksek kurumlar da açılarak tam bir külliye haline getirilmişse de, bu uygulamadan çabuk vazgeçilmiştir. Galatasaray Sultanisin bir ortaöğrenim kurumu olmasına rağmen hem dil hem de proğram ve öğretim sistemi bakımından diğer ortaöğretim kurumlarından ayrı ve üstün idi. Daha sonraları "Galatasaray Lisesi" adını alacak olan bu öğretim kurumu, günümüzde de aynı sistemde devam etmektedir.
Galatasaray lisesinin açılışından bir yıl sonra yayınlanan "Maarif-i Umumiye Nizamnamesi"nde de vilayet merkezlerinde "Mekteb-i sultani" adlı altı yıllık eğitim kurumlarının açılması öngörülüyordu. Bütün Osmanlı yurttaşlarına açık olacak bu okullar, rüşdiye çıkışlıları alacaktı ve son üç yıllık dönemi "Edebiyat" ve "Ulum" kollarına ayrılacaktı. Yönetmelikte bu okullarda uygulanacak programlar bile belirlenmişti. Ancak bunlar gerçekleşemedi, yanlız bir yerde, o dönemdeki siyasî olaylar nedeniyle büyük önem kazanan Girit'in merkezinde "Mekteb-i Kebir" adlı bir sultani okul kurulmuştu. Bunun dışında II. Meşrutiyet dönemine kadar hiçbir sultani açılmadı.
1908-1914 arasında ise "Sultani meselesi" çeşitli alanlarda birden kendini gösterdi. Her zeman her birisi de geniş yankılanmalara ve önemli olaylara neden olan bu hareketler şu şekilde özetlenebilir.
Mekteb-i Sultani meselesi
1910 yılında Tevfik Fikret Bey'in bu Ookuldaki müdürlük görevinden istifasından sonra ortaya çıkmıştır. Gerek Bakanlığın tutumu gerek öğretmen ve öğrencilerin boykot hareketleri, meseleyi çok önemli bir ülke meselesi haline getirdi. Buarada Okulun proramındaki edebiyat ve fen deslerinin ağırlıkları Bakanlık tarafından belirlenmeye kalkılınca, Okulun imtiyazlarının kaldırılıp öteki idadiler düzeyine indirileceği gibi tartışmalar oldu. Ama hiçbir şey olmadı, zaman öfkeleri yatıştırdı.
Mekâtib-i Sultaniyeler
Bunların sayıları yetmişi geçmemesine rağmen önemli bir işo yaramayan taşra idadileriydi. Emrullah Efendi'nin Bakanlığı zamanında ıslâh edilmek istenildi. Bakan, Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'deki(1869) maddeleri uygulemaya koymak istedi. İlk önce 23 yatılı idadiden 10 tanesini sultani haline çevirdi, ama öğretmenlerin seçimi ve maaşlarında, öğrencilerin intibaklarında, ders programlarında vs. o kadar çok karışıklıklar oldu ki, bu hususta Bakan hakkında gensoru önergesi bile verildi.
Buna rağmen bazı çevrelerce "kahkaha ve ıslığa lâyık" görülen bu lise veya sultaniye hareketi kör topal yürüdü. 1914 yılında Şükrü Bey'in Bakanlığı sırasında da bütün yedi yıllık idadiler sultaniyeye çevrildi. Daha sonra sultanilerden liseye geçişte de aynı şekilde birçok tartışmalar oldu. 1913-14 öğretim yılında ülkede 721 öğretmen, 9573 öğrencisiyle 36 tane sultani vardı.
İnas Sultanisi (Kız Lisesi)
II. Meşrutiyet dönemine gelinceye kadar Osmanlı devletinde kızlara orta ve yüksek öğretim veren hiçbir kurum yoktu. Meşrutiyet ilân edilince Meclis başkanı Ahmet Rıza Bey'in önderliğini yaptığı bir kız sultanisi kurma kapmanyası başladı. Çok büyük gürültülerle yürütülen bu kampanya, Balkan Savaşanın başlamasıyla hiçbir sonuca ulaşmadan sona erdi.
Özel girişimler bir sonuç vermeyince mesele ile devlet ilgilenmeye başladı. Darülmuallimat binasının yanması üzerine, onun öğretmen ve öğrenci kadrosuyla bir "kız idadisi" açıldı. Bu, daha sonra "inas sultanisi" haline çevrildi ve günümüzde kız lisesi olarak devam etmektedi
1. Rüşdiyeler(Ortaokul)
"Rüşdiye" diye adlandırılan eğitim kurumu, Türk eğitim tarihinde önce ortaöğretim kademesinde ortaya çıkmış, lise ve ortaokul fonksiyonlarını gördükten sonra, öğretim seviyesi düşerek ilköğretim kademesine geçmiştir. Bir süre de "yüksek ilkokul" denilebilecek bir düzeyde kaldıktan sonra, 1913 yılında ilkokulların içinde erimiştir.
Ülkede çok uzun zamandan beri açılmış bulunan askerî okullar, kendisine iki şekilde öğrenci hazırladığından başarılı bir çalışma yapamıyorlardı. 1838 yılında Mühendishane, Harbiye, Tıbbiye gibi askerî okullara öğrenci hazırlamak için sıbyan okullarının üstünde bir ara öğretim kademesi kurulmak istenmiştir. Hazırlanan tasarıya göre, sıbyan okullarına "sınıf-ı evvel" denilmiş, bu yeni kurulacak okullara da "sınıf-ı sânî" denilmesi düşünülmüştü. Ancak II. Mahmut bu adı beğenmemiş, bu okullara "rüşdiye" denilmesini istemişti. Çocuklar "rüşt çağı" olan 14-15 yaşına kadar bu okullarında kalacaklar, ondan sonra yüksek askerî okullara ve memuriyetlere girebileceklerdi. Gene tasarıya göre bu okullarındaki öğrenciler sıralara oturacaklar, evkafdan aylık alacaklardı. Hattâ bunun için 1838'de "Mekâtib-i Rüşdiye Nezareti" adlı bir de idarî birim kurulamuştur.
Ancak çeşitli nedenlerle "Rüşdiye" adlı okulların açılmaları 1847 yılına kadar gerçekleşememiştir.
Burada bir noktaya dokunmak gerekiyor. Türk eğitim tarihi alanında araştırma yapanlardan çoğu, 1838 yılında açılan iki sivil memur yetiştirme okulunu da "rüşdiye" sayarlar. Onun için bunlar üzerinde kısaca durulmalıdır.
Mekteb-i Maarif-i Adliye
1838'de hükûmet dairelerine girmiş olan genç memurları ve memuriyete girmek için başvuranları okutmak ve yetiştirmek amacıyla Sultan Ahmet Külliyesinde açılmıştır. Buradaki "adliye" kelimesinin adelet ile ilgisi yoktur. Padişahın mahlası "adlî" olduğundan dolayı bu adı almıştır.
Yatılı ve gündüzlü öğrenciler alacak olan okul, askerî bir düzen içide olacaktı. Öğrencilerin resmî kıyafeti olacaktı. Masraflar devlete ait olacaktı. İç yönetmelik bakımından askerî okullardan etkilenmiş olan bu okul, sınıf düzeni bakımından Enderun okullarından yararlanmıştır. Dersaneler "yeşil oda", "sarı oda" ve "mavi oda" olarak adlandırılıyordu.
Gariptir ki, okulun öğretim programı da medreselerden etkilenmiştir. Medrese dersleri programın esasını oluşturuyordu. Okulun imtihanları Batı düzenine göre ilk bürokrasinin kurulma heyecanlarıyla büyük törenler düzenlenerek yapılıyordu. Zaten öğrenciler de paşazade ve beyzade çocukları idi. Okul çeşitli binalar ve programlar değiştirerek 1862 yılına kadar sürdü. 10 yıl sonra "Mahrec-i Aklam" adlı okul açılınca fonksiyonunun ona bırakarak, kapandı.
Mektebi Ulûm-u Edebiyye
Bu ismin, "Mekteb-i Maarif-i Adliye" adlı okulla Sülaymaniye'de açılan benzeri okulun ortak adı mı olduğu, yoksa yalnızca ikincisine mi ad olarak verildiği tartışmalıdır. Bu okul Süleymaniye Külliyesindeki mektepte açılmıştır. Amaç olarak devlet dairelerine güzel, anlaşılır, doğru yazı yazmayı bilen kâtipler yetiştirmeyi almıştır. Kalıp olarak yeni bir görünüm getirmesine rağmen, medrese zihniyetiyle öğretim ve imtihan biçimlerinin egemen olduğu bu okulda 1838'deki Rüştiye Nezareti görevlerini yerine getirmediği için, 1847'de yeni bir örgütlenmeye gidilir.
"Mekâtib-i Umumiye Nezareti" kurulunca, ilk olarak açılacak rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere 1848'de bir "Dârülmualimin-i Rüşdiye"yi kurulmuştur. Aynı yıl İstanbul'un çeşitli yerlerinde 5 tane rüşdiye okulu aşılmıştır. Daha sonra 1853 yılında öğretmen okulu mezun verince, ülkenin 25 büyük yerleşim merkezine de rüşdiyelerin kurulmasına girişilmiştir.
Rüştiye okulları bu ilk çıktığı dönemde orta öğretim düzeyinin tek okulu idi. Çünkü ülkede eğitim planlamasını yapmakla görevlendirilmiş bulunan Geçici Eğitim Kurulu (Meclis-i Maarif-i Muvakkat), Batıdan esinlenerek bu ülke eğitimini üç kademede kurmayı düşünüyordu: İlk kademede vakıflara bağlı sıbyan okulları vardı. Bunun için kurul orta ve yüksek öğretimi kurmayı düşünüyordu. Ortaöğretim kuruluşu olarak "rüşdiye"lerin yaygınlaştırılması ve daha sonra da üniversite olarak "Dârülfünun"un kurulması planlanıyordu.
İşte, lise ayarındaki idadi ve sultaniler kuruluncaya kadar rüşdiyeler, tüm ortaöğretim kademesini temsil eden bir okul olarak kalmışlardır. Hattâ Bezm-i Alem Valide Sultan'ın 1850'de büyük törenlerle kurduğu "Dârülmaarif" adlı okul, Batıdaki liseler düzeyinde bulunmasına rağmen, eğitim tarihçileri tarafından gene de rüşdiyeler arasında sayılır.
Rüştiyelerin öğretim süresi ilk açıldıklarında iki yıl idi, daha sonra dört yıla, 1859 yılından itibaren de altı yıla çıkarılmıştır. Sonra tekrar beş, dört ve üç yıla indirilmiştir. Ders programı da öğretim süresinin artıp eksilmesine göre sürekli değişmiştir. Öğretim süresindeki düşüşte en büyük etken şüphesiz idadilerin açılmasıdıki sivil erkek rüşdiyeleri 19. yüzyılın ikinci yarısında normal gelişimlerini sürdürürken, aynı öğretim düzeyinde iki rüşdiye tipi daha ortaya çıktı.
Bunlardan birisi kız rüşdiyeleri idi. İlk defa 1859 yılında aşılmış, 1869 yılında ülke çapında açılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca 1870 yılında da kız rüştiyelerine öğretmen yetiştirmek amacıyla ilk kız öğretmen okulu olan "Dârülmualimat" açılmıştır. 19. Yüzyıldaki eğitim gelişmemizde askerî eğitim, tâ orta dereceli öğretimin başlarından itibaren sivil okullardan ayrı olan gelişimini sürdürmüştür. 1875 tarihinden itibaren İstanbul il merkezinde ve askerî garnizon merkezlerinde askerî rüşdiyeler açılmaya başlandı.
Rüştiye okulları II. Abdülhamit döneminde yalnız yerel hükümet dairelarine kâtip yetiştirmek amacına yönelmiş; ders programlarının esasını da yazı öğretimi teşkil etmişti. Öğretmenlerinin maaşlarının düşürülmesi karşısında da öğretim düzeyi tamamen düşmüştür.
II. Meşrutiyet dönemi ise, rüşdiyelerin yıkılış dönemi olmuştur. Bu dönemde rüşdiye, ilkokul çıkışlıların bilgilerini tamamlayan ve onları orta öğretime hazırlayan bir yüksek ilkokul durumuna getirildi. Bu öğretim kurumu önce ıslah edilmek istendi. "Numune Rüşdiyeleri" adı altında örnek kurumlar kuruldu. Fransızca, Türkçe ve pratik derslere ağırlık vermeyi amaçlayan bu kurum, tüm Osmanlı unsurlarını bünyesinde toplamayı amaçlıyordu. Hattâ 1908'de kapatılan "Darülmuallimîn-i Rüşdiye"ler bile yeniden açıldı. Ama bu arada rüşdiyelerin ilkokullarla birleştirme çalışmalarına da devam ediliyordu. Bir taraftan da Boşo Efendi'nin başlattığı bir kampanya ile askerî rüşdiyelerin Maarif Nezaretine bağlanması hususunda çalışmalar yoğunlaşıyordu. 1913 yılı "rüşdiye" adlı öğretim kurumlarının sonu oldu. Önce 29 Askerî rüşdiye Maarife devredildi. Ancak bu çok karışık oldu. Askerler, devir sırasında öğretim ve araç gereçleri ile askerî öğretmenlerin çoğunu kendi bünyesinden ayırmadı. Bu okullar bir keşmekeş içinde kaldılar. Ancak tam bu sırada "Tedrisat-ı İbtidaiye Kanun-u Muvakatı" yayınlandı ve rüşdiyeler, ibtidailer içinde eritildi. 1910 yılında 458 erkek, 80 de kız rüşdiyesi vardı.
2. İdadiler(Liseler)
"İdad" hazırlamak demektir. "İdadi" de genel olarak kendisinden üstün bulunan bir okula öğrenci hazırlayan okul demektir. Öğrencileri bir yere hazırlayan öğretim kurumlarına ad olarak daha sonra "Mahrec", "İzharî" "İhtiyat" gibi adlar kullanılmıştır. Hazırlama okulları olduklları için idadilerin eğitim tarihindeki rolleri sürekli olarak değişmiştir. Sıbyan mektebilerine bile bir zaman "idadi" denmiştir. Sıbyan okulları, rüşdiyelere "idadi" olarak verilmişti.
"İdadi" adlı ilk okullar, yüksek askerî okullara öğrenci hazırlayan ön-sınıflar olarak, ilk defa 1845 yılında ordu merkezleriyle Bosna'da açıldı. Harp okullarına ve Askerî Tıbbiye'ye girmek isteyen 11-14 yaş arasındaki gençlerin eksikliklerini tamamlayan ve onları yüksek okul derslerini izleyebilir bir düzeye getirmek isteyen kuruluşlar olarak ortaya çıktı. Yaş bakımından olduğu gibi, program bakımından da orta öğretimin birinci basamağı düzeyinde idiler.
"İdadi" adı gerçek hüviyetini 1969 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'nde buldu. Bu Yönetmeliğe göre, müslüman olan ve olmayan Osmanlı vatandaşlarını birbirlerine kaynaştırmak ve ortak bir kültür içinde yetiştirmek düşüncesiyle Sancak merkezlerinde rüşdiye çıkışlı öğrencileri Sultanilere hazırlamak için üç yıllık idadiler kurulacaktı.
Bu, kağıt üzerindeki maddelerin tamamen gerçekleştirilmesi hemen mümkün olmadı. Ancak 1873'de "Darülmaarif" adlı okul mülkî idadi şekline dönüştürüldü. İki yıl sonra da Mora-Yenişehir'de bir idadi okul daha açıldı. İdadilerin ülke çapında yaygınlaşmaları II. Abdülhamit döneminde olmuştur. 1881 yılından itibaren il merkezlerinden yedi yıllık, ilçe merkezlerinde de beş yıllık idadiler açılmaya başlanılmıştır. Böylece 19. yüzyıl sonlarında ülke, ortaöğretim bakımından oldukça sıkı örgülü bir örgün yapıya sahip olmuştur.
Aslında bu yedi yıllık ve beş yıllık idadilerin ilk üç sınıfları rüşdiye sınıfları idi. Bu nedenle bunlar aslında iki ve dörder yıllık idadilerdi. Bu okullar arasındaki bir diğer farklılık, ilçe idadilerinin gündüzlü (neharî), illerdeki yedi yıllık idadilerin de yatılı (leylî) olmaları idi.
İdadilerin ilk uyguladıkları program ele geçememiş, ancak 20 yıldan fazla uygulanan 1892 programı elimizdedir. Ancak bu program ülke ihtiyaçlarına yetmediğinden, 1902-1906 arasında yeni bir porgram girişiminde bulunuldu. Yedi yıllık idadiler, ziraat, ticaret ve sanayi ile çeşitli amaçlı üç dala ayrıldı. Ziraat şubesi altı, diğer şubeler sekiz yıl oldu. Ancak bu şubelerdeki dersleri okutacak yetenekte öğretmenler bulunamadığından, tamamen vazgeçildi. Beş yıllık idadilerin amacı, üniversite ve yüksek okullara öğrenci hazırlamak değildi. Bunlar, bulundukları yörenin işlerini idare edecek, imarını sağlayacak adamlar yetiştirmeye yönelmişlerdi.
Bu okullara başlangıçta yalnız ilkokul mezunları alınırken, 1913'de girişilen bir düzenleme ile rüşdiye mezunları da alınmaya başlandı ve program bakımından da 1902 girişimi gibi yeni bir denemeye geçildi. Bu okullar yüksek öğretimı devam etmeyecek olan öğrencileri genel, ziraat, ticaret ve sanayi dallarında eğitmeye yöneldi. Programları bu amaca göre düzenlendi. Sürekli savaşlar dolayısıyla pek uygulanmayan bu programlarla, rüşdiyelerin ortadan kaldırılması ile beş yıllık idadiler ortaöğretimin ilk basamağını oluşturdular ve Cumhuriyet döneminde "Ortaokul"a dönüştüler.
Yüksek okullara öğrenci hazırlayan ortaöğretim kurumları olarak tüm ülkeye yayılmış olan yedi yıllık idadiler de 1910-1913 arasında önce "sultani"ye, daha sonda da "lise"ye çevrilerek tarihe karıştılar. Bu çevirmelerden amaç, bütün Osmanlı vatandaşlarına hiç olmazsa bu düzeyde ortak bir eğitim vermek ve iyi bir yabacı dil öğretmek idi. Bu isim değişiklileri sırasında yönetmelik, proğram, öğretmen maaşları, öğrenci diplomaları vs. yönünden pek çok karışıklıklar ve polemikler oldu. Ama Meşrutiyet döneminden sonra eski idadiler tartışmasız liseye dönüştürüldü.
1914 yılı başlarında ülkede 59 idadi 6970 öğrenci ve 629 öğretmen vardı.
3. Sultaniler
XIX. yüzyılın ikinci yarısı, Osmanlı Devletinin ilk öğretim ile yüksek öğretim arasında bir eğitim kademesi kurma çalışmaları ile doludur. Eğitim Bakanlığı ile bir yandan ilk ve yüksek öğretim kademeleri arasında bir köprü kurmaya çalışırken; müslüman ve hıristiyan bütün Osmanlı yurttaşlarına örtaöğretim düzeyinde ortak bir kültür ve eğitim vermek istiyordu.
Rusya'ya karşı Osmanlı Devletinin bütünlüğünü korumak isteyen bazı Avrupa Devletleri, Osmanlı Devletine ıslahat notaları veriyorlardı. Bunlardan biri de 1867 tarihinde Fransa tarafından verildi. Fransız elçisinin Osmanlı yöneticileriyle yaptıkları görüşmeler ve Abduaziz'in Avrupa seyahatindeki izlenimleri sonucu öğretim dili Fransızca olan bir ortaöğretim kurumu açılması kararlaştırıldı. 1868 yılında çok görkemli törenlerle açılan bu kurum kısaca "Sultani" diye adlandırıldı.
Galatasarayı'nda açılan bu sultani okulu, ilk ve ortaöğretim kademelerini içeriyordu. Hattâ bir ara "Dârülfünun-u Sultani" adıyla yüksek kurumlar da açılarak tam bir külliye haline getirilmişse de, bu uygulamadan çabuk vazgeçilmiştir. Galatasaray Sultanisin bir ortaöğrenim kurumu olmasına rağmen hem dil hem de proğram ve öğretim sistemi bakımından diğer ortaöğretim kurumlarından ayrı ve üstün idi. Daha sonraları "Galatasaray Lisesi" adını alacak olan bu öğretim kurumu, günümüzde de aynı sistemde devam etmektedir.
Galatasaray lisesinin açılışından bir yıl sonra yayınlanan "Maarif-i Umumiye Nizamnamesi"nde de vilayet merkezlerinde "Mekteb-i sultani" adlı altı yıllık eğitim kurumlarının açılması öngörülüyordu. Bütün Osmanlı yurttaşlarına açık olacak bu okullar, rüşdiye çıkışlıları alacaktı ve son üç yıllık dönemi "Edebiyat" ve "Ulum" kollarına ayrılacaktı. Yönetmelikte bu okullarda uygulanacak programlar bile belirlenmişti. Ancak bunlar gerçekleşemedi, yanlız bir yerde, o dönemdeki siyasî olaylar nedeniyle büyük önem kazanan Girit'in merkezinde "Mekteb-i Kebir" adlı bir sultani okul kurulmuştu. Bunun dışında II. Meşrutiyet dönemine kadar hiçbir sultani açılmadı.
1908-1914 arasında ise "Sultani meselesi" çeşitli alanlarda birden kendini gösterdi. Her zeman her birisi de geniş yankılanmalara ve önemli olaylara neden olan bu hareketler şu şekilde özetlenebilir.
Mekteb-i Sultani meselesi
1910 yılında Tevfik Fikret Bey'in bu Ookuldaki müdürlük görevinden istifasından sonra ortaya çıkmıştır. Gerek Bakanlığın tutumu gerek öğretmen ve öğrencilerin boykot hareketleri, meseleyi çok önemli bir ülke meselesi haline getirdi. Buarada Okulun proramındaki edebiyat ve fen deslerinin ağırlıkları Bakanlık tarafından belirlenmeye kalkılınca, Okulun imtiyazlarının kaldırılıp öteki idadiler düzeyine indirileceği gibi tartışmalar oldu. Ama hiçbir şey olmadı, zaman öfkeleri yatıştırdı.
Mekâtib-i Sultaniyeler
Bunların sayıları yetmişi geçmemesine rağmen önemli bir işo yaramayan taşra idadileriydi. Emrullah Efendi'nin Bakanlığı zamanında ıslâh edilmek istenildi. Bakan, Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'deki(1869) maddeleri uygulemaya koymak istedi. İlk önce 23 yatılı idadiden 10 tanesini sultani haline çevirdi, ama öğretmenlerin seçimi ve maaşlarında, öğrencilerin intibaklarında, ders programlarında vs. o kadar çok karışıklıklar oldu ki, bu hususta Bakan hakkında gensoru önergesi bile verildi.
Buna rağmen bazı çevrelerce "kahkaha ve ıslığa lâyık" görülen bu lise veya sultaniye hareketi kör topal yürüdü. 1914 yılında Şükrü Bey'in Bakanlığı sırasında da bütün yedi yıllık idadiler sultaniyeye çevrildi. Daha sonra sultanilerden liseye geçişte de aynı şekilde birçok tartışmalar oldu. 1913-14 öğretim yılında ülkede 721 öğretmen, 9573 öğrencisiyle 36 tane sultani vardı.
İnas Sultanisi (Kız Lisesi)
II. Meşrutiyet dönemine gelinceye kadar Osmanlı devletinde kızlara orta ve yüksek öğretim veren hiçbir kurum yoktu. Meşrutiyet ilân edilince Meclis başkanı Ahmet Rıza Bey'in önderliğini yaptığı bir kız sultanisi kurma kapmanyası başladı. Çok büyük gürültülerle yürütülen bu kampanya, Balkan Savaşanın başlamasıyla hiçbir sonuca ulaşmadan sona erdi.
Özel girişimler bir sonuç vermeyince mesele ile devlet ilgilenmeye başladı. Darülmuallimat binasının yanması üzerine, onun öğretmen ve öğrenci kadrosuyla bir "kız idadisi" açıldı. Bu, daha sonra "inas sultanisi" haline çevrildi ve günümüzde kız lisesi olarak devam etmektedi