İTTİLAF DEVLETLERİNİN ÇANAKKALEDEN ÇEKİLMESİ (SEDDÜLBAHİR"İN BOŞALTILMASI)

      İTTİLAF DEVLETLERİNİN ÇANAKKALEDEN ÇEKİLMESİ (SEDDÜLBAHİR"İN BOŞALTILMASI)

      Anafartalar zaferinin ardından, Müttefik Kuvvetlerinin hem moralleri bozulmuş, hem de Çanakkale’nin geçilebileceği umutları yok olmaya başlamıştı. Ian Hamilton’un bütün ısrarlarına rağmen cepheye artık tek bir asker bile gönderilmediği gibi, Çanakkale’den iki tümen alınmış ve batı cephesine gönderilmişti.

      Kısacası Ağustos’tan sonra çekilme planları yapılmaya başlanmıştı. Harbiye Nazırı Lord Kitchener, son defa bölgeyi ziyaret etmiş, artık Çanakkale bölgesindeki Türk savunmasını sökmenin ve buradan boğaz harekatını bir neticeye vardırmanın, hele hele İstanbul sevdasına kapılmanın imkanı kalmadığını anlayarak, Ocak 1916’da Çanakkale’deki kuvvetlerin, Selanik çıkarmasında kullanılmak üzere gönderilmesinin kararını komiteye sunmuştur.

      Müttefik askerleri 8 Aralık’tan 20 Aralık’a kadar Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini, 28 Aralık’tan, 8 Ocak 1916’ya kadar da Seddülbahir bölgesini tahliye etiler. Boşaltma işlemi gerçekten çok iyi planlanmıştı. Askerler her türlü tedbiri almış, geride ayarlı ve sonradan patlayacak olan tüfekler, takip edilmelerine karşı mayınlar bırakmışlar, sessizlik için ayaklarına çuvallar bağlamış ve hatta son güne kadar ileri mevzilerden çekilmeyerek, savaşmışlardır
      Türklerin bu çekilmeden haberi yok muydu? Bu soru Türk tarafı için en çok sorulan sorulardan biridir. Müttefik kuvvetlerinin çekilmedeki başarısı yadsınamaz; çekilme iyi planlanmış, hava koşulları beklendiği gibi gitmiştir.
      Türk kuvvetleri ise, Müttefik kuvvetlerine göre hep yüksek noktalarda mevzilenmişler ve bu nedenle de düşman askerlerine geçit vermemişlerdi. Türk resmi kaynaklarına göre Yarımada'nın Müttefik askerleri tarafından boşaltılmasından, Türk tarafının haberi kesinlikle olmamıştır

      Türk askerleri çekilmeden haberdar olsalar dahi, büyük bir taarruza kalkışmamışlardır. Çekilen tarafa çok büyük zayiat verdirmek mümkünken, saldırmamayı tercih etmişlerdir. Çünkü artık feda edilecek tek bir Türk askeri bile yoktu. Dört bir yanda savaş içinde olan Osmanlı Devleti’nin eli silah tutan herkese ihtiyacı vardı.
      Sonuç olarak; 9 Ocak 1916’da Gelibolu Yarımadası’nda tek bir Müttefik askeri bile kalmamış, Çanakkale’nin geçilememesi ile Birinci Dünya Savaşı’nın çizgisi, savaşa katılan bir çok ülkenin de kaderi değişmiştir


      Kaynak : 1.Dünya savaşi ansiklopedisi


      Resim 1 : Kukla asker
      Resim2 : Kendiliğinden patlayan tüfekler
      Resimler
      • kukla asker.jpg

        2.08 kB, 100×68, 1,324 defa görüntülendi
      • patlayan tüfekler.jpg

        2.44 kB, 100×72, 1,320 defa görüntülendi
      SEDDÜLBAHİR SAVUNMASINDA YAHYA ÇAVUŞ
      19.Tümen komutanı albay Mustafa Kemal 24 nisan 1915 günü bütün birliklere"karaya ayak basacak her işgalci düşman askerinin yok edilmesi" emrini verdi.25 nisan 1915 sabahı, düşman savaş gemileri Ertuğrul Koyuna tonlarca bomba yağdırdı.26.alayın 3.taburu bu bölgeyi koruyordu.Tabur komutanı Mahmut Bey ile asteğmen Hüseyin Bey'in şehadeti üzerine komuta Ezineli YAHYA ÇAVUŞ'un eline geçti.Yahya Çavuş Galiçya ve Balkan savaşına katılmış 28 yaşında cesur bir asker.Sağ kalan 67 arkadaşıyla siperlerde mevzilenmiştir. Albion ve River gemilerinden şafakla beraber karaya çıkmaya başlayan 3000 düşman askerini Ertuğrul Koyu'nun (bu resimlerin bulunduğu yer) sularına gömmüş,deniz kızıla boyanmıştır.48 saat düşmanın binlerce top mermisi ve askerine karşı kıyı ve siperleri korumuştur.Düşman bir tümen bildiği Türk birliğini;Yahya Çavuşun siperlerinde 62 kahraman şehidin cesedi ile karşılaşınca hayretler içinde kalmıştır.Yahya Çavuş kopan diğer bacağını;Tüfeğinin kayışı ile bağlamış olarak,diğer beş arkadaşıyla birlikte,Alçı tepesi eteklerinde 27 nisan günü,şehadet mertebesine ermiştir.
      Yüce Kahramanları Minnetle Anıyoruz.

      Bir kahraman takım ve de YAHYA ÇAVUŞ'tular,
      Tam üç alayla,burada gönülden vuruştular.
      Düşman, tümen sanırdı bu şaheser erleri,
      ALLAH'ı arzu ettiler,akşama kavuştular

      Resimler : Yahya çavuş anıtı
      Resimler
      • yahya1.jpg

        59.87 kB, 0×0, 1,442 defa görüntülendi
      • yahya2.jpg

        91.17 kB, 0×0, 1,436 defa görüntülendi
      Savaşa nasıl girdik ?

      Yirminci yüzyılın başlarında Avrupa da Ekonomik rekabet, sömürgecilik ve milliyetçilik akımlarından başlayan gerilim silahlanma isteği ile Savaş Başladı. (28 Temmuz 1914’te)
      Bir yandan Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan üçlü İttifak Devletleri, bir yanda da İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan Üçlü İtilaf Devletleri sonunda Avrupa’yı ikiye bölmüşlerdi.
      Savaş ilanlarının ardından İtalya tarafsızlığını ilan ettiyse de bir yıl sonra İtilaf Devletleri’ne katıldı.
      Osmanlı İmparatorluğuna ise paylaşma planları hazırlanırken ;
      Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasının ardından Osmanlı Devleti önce İtilaf Devletleri ile birlikte olmaya niyetlendiyse de, Rusya’nın bu duruma soğuk bakması VE İngilizlerin parası ödenmiş iki gemiyi teslim etmemesi Osmanlı’yı Almanya’ya doğru yönlendirdi ve 2 Ağustos 1914’te yapılan gizli bir antlaşma ile Alman-Türk ittifakı kesinleşti.
      Bu tarihten sonra, güvenliği açısından seferberlik ve silahlı tarafsızlık ilan eden Osmanlı Devleti, 10 Ağustos 1914’te İngiliz donanmasından kaçan GOEBEN ve BRESLAU adlı Alman savaş gemilerinin boğazlardan geçmesine izin verir .
      GOEBEN ve BRESLAU’ın boğazlardan geçmesi itilaf devletlerinin tepkisine yol açtığından Osmanlı Devleti satın aldığını açıklayarak Yavuz ve Midilli adı verilir.
      27 Eylül 1914’te Amiral Souchon komutasındaki Yavuz, tatbikat amacıyla çıktığı Karadeniz’de Ruslar’a ait Sivastapol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca 1 Kasım 1914’te Ruslar Kafkasya’da sınırı geçerek fiilen savaş başlatırlar.
      İtilaf Devletleri’nin stratejik amaçlı ve Rusya’ya yardım için Boğazları açıp Osmanlı Devletini de işgal etmeyi kararlaştırdılar.
      Bu düşünceyle İngiltere 28 Ocak 1915’te Osmanlı’ya savaş kararı aldı ve bu karara Fransa da katıldı.Ağustos 1914´den itibaren Canakkale Bogazi giriş cıkişlarikontrol altina aldi.Kasim 1914´te Osmanli Devleti ile itilaf devletleri arasinda savas baslayinca plan uygulanmaya baslandi... Kasim - Aralik 1914´te Ingilizler, Seddülbahir ve Kumkale tabyalarini topa tuttular. Iki Ocak 1915´te Ingiliz hükümeti Canakkale Bogazinin ele gecirilmesi kararini aldi. ( Deniz Kuvvetleri Bakani Winston Churchill ) 28 Ocak1915´te Deniz harekati karari verildi.
      Resimler
      • GOEBEN.jpg

        62.67 kB, 0×0, 1,349 defa görüntülendi
      DENİZ HAREKATI

      19 Subat 1915´de
      Canakkale Savaslari fiilen basladi. Bogazin dis tabyalari tahrip edildi. Bombardimana 12 büyük zirhli ve diger gemiler katildi. Deniz savasinin yeterli olmayacagi anlasilarak cikarma karari verildi. dis tabyalarin 19 Subat´ta tahribi ( Toplam 19 top ) sonucu Italyanlar Itilaf Devletlerine meyletti , Ruslar telaslandi ve Istanbul´un Yunanlilarinin eline gececeginden korkarak 40.000 kisilik bir yardimci kuvvet göndermeyi teklif etti ; ancak , Ingiliz ve Fransizlar bogazlari Ruslara vermeyi vaat ettiler.
      25 ŞUBAT 1915
      Asil cikarmanin 18 Mart´ta olmasina karar verildi. Orta tabyalar sürekli bombardiman edildi , dis tabyalar icin karaya asker cikarildi. Bogazda mayin arama ve temizleme isi sürekli uygulandi.
      18 Mart 1915´
      te düsmanin Büyük Taarruz´u sabah saat 11:00 de basladi. 18 büyük zirhli , bircok muhrip ve denizalti mevcut idi. Toplam 506 topa karsilik savunmada toplam 150 top vardi. Sonuc ayni gün 17:45 te alinmistir Iki Ingiliz , Bir Fransiz zirhlisi agir yara aldi , üc gemi karaya oturdu. Kayiplarimiz kirkdört sehit , yetmis yarali , sekiz top idi.
      Neticede , düsman bogazi denizden gecemeyecegini anlamistir
      Resimler
      • KROKÝ.jpg

        49.23 kB, 0×0, 1,948 defa görüntülendi
      • BUVE.jpg

        44.29 kB, 0×0, 923 defa görüntülendi
      KARA SAVAŞLARI
      25 NİSAN 1915
      Avustralya´dan Kanada´ya kadar sömürgelerden toplanan askerler de savasa sürülmüstür. Bu gruptan en savasci askerler : "Australia and New Zealand Army Corp." , "ANZAK" lardir.
      25 Nisan 1915 Canakkale Savaslarinin en kanli muharebeleri baslamistir. Sabahin erken saatlerinde Ingiliz , Fransiz ve ANZAK kara - deniz birlikleri , Seddülbahir ve Ariburnu´na , 70.000 kisi ile 109 harp gemisi , 308 tasit gemisi desteginde cikarma yapti. Ayni anda Fransiz birlikleri Kumkale´ye yaniltici kücük bir cikarma yaptilarsa da tutunamadilar.
      Arıburnu muharebeleri
      Ariburnu´na çıkan ve Conkbayiri´na dogru ilerleyen Ingiliz birliklerini , Mustafa Kemal´in komuta ettigi 19. Tümen karsiladi. Mustafa Kemal Bu tarihi anı anlatıyor ;
      ..Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...”
      Mayis , Haziran , Temmuz ayları boyunca göğüs göğüse kanli carpismalar oldu.
      Seddülbahir Muharebeleri
      25 Nisan günü, Müttefik Kuvvetleri Donanmanın koruyucu bombardımanı altında, beş ayrı yerden Gelibolu Yarımadası’na çıkmaya başladılar. İngiliz ve Hint birliklerinin çıkarıldığı ilk hedef , güneyde Alçıtepe’yi ele geçirip Kilitbahir platosuna ilerlemek, oradaki merkez tabyalarını susturduktan sonra Boğaz’ın giriş bölgesini ele geçirmekti .bombardımanın şiddetine bir örnek vermek gerekirse; sadece Ertuğrul Koyu sırtlarındaki 26. Alayın 10.Bölüğünün savunma mevzilerine 4650 MERMİ ATMIŞTI. Buna rağmen Türk bataryaları ve kuvvetleri imha olunamadığından İngiliz Birlikleri ağır kayıplar vermekte ve bu durum, Müttefik kuvvetler arasında büyük bir şaşkınlık yaratmaktaydı. Bu günlerde, gerçek bir kahramanlık destanı yaratan Yahya Çavuş’un takımı, işte bu 10. Bölüğün takımıdır.




      Kumkale Muharebeleri
      25 Nisan 1915 günü saat 04.30’da Fransız filosu Kumkale önlerinde savaş düzeni almıştı. Kumkale ve Kumkale-Orhaniye arasını hedef alan şiddetli donanma ateşinin ardından Fransız birlikleri karaya çıktılar.
      Fransızlar da Kumkale’de kıyı başı tutmuşlar ama ilerleyememişlerdi. Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yapan İngiliz kuvvetlerinin takviye edilmesi amacıyla, Seferi Kuvvetler Başkomutan’ı General Hamilton’un emriyle, Fransız kuvvetleri 26/27 Nisan 1915 gecesi başarılı bir çekilme harekatıyla geri alındılar.

      Anafartalar Zaferi
      25 Ağustos 1915’ten Ağustos sonuna kadar, Müttefikler hem Seddülbahir hemde Arıburnu’nda başarılı olamayınca, Çanakkale Boğazı’nı, geriden sarkarak ele geçirmek amacıyla harekete geçerler. Bu arada General Hamilton, Türk Ordusu’nun gerilerine sarkmak ve çember içine alıp yok etmek için, Suvla sahillerine çıkıp, Anafartalar’da üçüncü bir cephe açmaya karar verir. Hedef, Conkbayırı ve Koçaçimentepe blokunu ele geçirerek buradan ilerleyip, çanakkale Boğazı’na inerek hakim olmaktır.
      Liman von Sanders, bundan sonra, Kurmay Albay Mustafa Kemal’i, 8 Ağustos 1915 günü saat 21.45’de, Anafartalar Grup Komutanlığına atar. Anafartalar Grup Komutanı Kurbay Albay Mustafa Kemal, 9 Ağustos9 Ağustos sabahı ,12. tümenle 9. İngiliz Kolordusuna. 7.Tümenle de Anzak Kolordusu ile işbirliği yapmasına engel olmak amacıyla, damakçılık Bayırı yönünde saldırıya geçer. Her iki tümenin saldırıları da başarılı olur. İngiliz Birlikleri, beklemedikleri bu karşı Türk taarruzu ile şaşkına dönmüş, ağır kayıplar verirler. 10 Ağustos da sadeca süngü ile yapılan Türk Hucümları İşgalcileri kıpırdayamaz duruma getirir ve bu plan da başarısız olur.
      Resimler
      • IKARMA.jpg

        60.4 kB, 0×0, 746 defa görüntülendi
      • M.KEMAL.jpg

        39.02 kB, 0×0, 965 defa görüntülendi
      HAVA HAREKATI
      Çanakkalede Devrin bütün teknolojik silahları kullanıldığından ,Hava saldırılarıda önemli bir yer tutmuştur.İş te iki uçaktan oluşan keşif filosonun tarihi raporu :
      18 Mart 1915 günü, erken saatlerde ;
      “ Bozcaada önünde, 40 düşman gemisi sayıldı. Bunlardan; 19’u ağır, 3’ü hafif olmak üzere 22’si kruvazör, diğerleri; şilep, destek gemisi ve uçak gemisidir. Sayıları tam olarak saptanamayan denizaltılar görülmüştür. 6 adet zırhlı İngiliz gemisi, muharebe düzeninde boğaza doğru ilerlemekte ve Fransız gemileri de demir almaktadır. ”
      Çanakkale Muharebeleri süresince, karşılıklı keşif harekatı devam ederken; Türk havacıları, o tarihler için başarılı sayılabilecek diğer hava görevlerini de icra etmişledir. Bu görevlerden biri 18 Nisan 1915’de yapılmıştır.
      Çanakkale Muharebeleri’nde, kahraman kara ve deniz kuvvetlerimiz gibi havacılarımız da, üstün silah ve teknik olanaklara sahip düşmanları karşısında, kendilerine düşen görevleri cesaret ve üstün görev bilinci içinde başarıyla icra etmişlerdir.
      Resimler
      • UÇAK.jpg

        52.99 kB, 0×0, 513 defa görüntülendi

      ÇANAKKALE ZAFERİNİN SONUÇLARI

      ÇANAKKALE ZAFERİNİN SONUÇLARI
      Türk Milletine Askeri ,Tarihi ve siyasi sonuçları
      1- Türk Milleti bu cepheye ayırdığı 300.000’den fazla askerden verdiği zayiatın, 250.000’e ulaşmış olması diğer cephelerdekinden kıyaslanamayacak bir fazlalık göstermektedir.Bunun insan gücü açısından yarattığı boşluk, yalnız Birinci Dünya Harbi sırasında değil, onu izleyen Türk İstiklal Harbi boyunca da hissedilmiştir.
      2- Çanakkale Zaferi, Türk askerinin direnme gücünün, fedakarlık ruhunun ve vatanseverlik şuurunun bir abidesidir. Harpten önce
      kıymeti üzerinde tereddüt edilen Türk ordusu, iyi sevk ve idare edildiği zaman ehliyetli ellerde, binbir yokluk ve zarurete rağmen neler yapmaya muktedir olduğunu dünyaya göstermiş ve Balkan yenilgisinin kara lekesini tertemiz kanıyla silmiştir.
      3-Büyük hadiseler olağanüstü şahsiyetleri, büyük ve müstesna kabiliyetleri meydana çıkardığından, Mustafa Kemal'in ortaya çıkışında Çanakkale savaşları kader tayin edici bir merhale olarak rol oynamıştır.
      4- Çanakkale, Milli mücadelenin bir nevi başlangıcı sayılmaktadır. Çanakkale, Türk'ün vatanseverliğinin, cesaretinin, mücadele azminin ve kahramanlığının sembolüdür.

      Dünya üzerindeki Askeri ve siyasi etkileri
      1- Çanakkale Zaferi, müttefikleriyle Rusya'nın irtibatını önlemiş, dolayısıyla savaş iki yıl uzamış, bu arada çıkan Bolşevik ihtilali ile
      Rusya savaş dışı kalmıştır. Bu durum ihtilal Rusyası ile müttefiklerini birbirinden ayırmış,Savaş dışı kalmıştır.
      2- Bu savaşlar, İngiliz ve Fransız kuvvetlerini Gelibolu Yarımadasına bağlamış, Almanya ve müttefiklerinin yükleri azalmıştır.
      3- Türk ordusunun zaferi, İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerindeki prestjilerine bir darbe, esir milletlere bir ümit ve istiklal ışığı olmuştur.
      4- Çanakkale Cephesi deniz ve kara harekatıyla birlikte mütalaa edildiğinde görülür ki, bu cephede geçen muharebeler, hasım kuvvet olarak katılmış olan Ingiltere ve Fransa’nm, bir yıl boyunca Gelibolu Yarımadası’nda yarım milyondan fazla büyük bir kuvveti tutmak zorunda kalmaları ve bunun % 50’sini kaybetmiş bulunmaları, haliyle diğer cephelere kuvvet ayırabilme açısından 1.dünya savaşının genel seyrini etkilemiştir.
      5- Çanakkale savaşlarında kullanılan savaş teknolojisi diğer cephelere göre ilk örnekleri olarak görülmüş ve 1.Dünya savaşının süresi uzamıştır.
      Sosyo-ekonomik

      1- Çanakkale Zaferi, yalnız Rusya ile İngiltere, Fransa’nın değil, bunların aynı zamanda diğer Batılı devletlerle olan karşılıklı ticari ve ekonomik ilişkilerini de olumsuz yönde etkilemiş, ne İngiltere, Fransa müttefiki Rusya’ya ihtiyacı olan silah ve cephaneyi ulaştırabilmiş, ne de Rusya Batılıların ihtiyacı olan buğdayını Akdeniz’e aktarabilmişti.
      2- Zaferin, yukarıdaki ticari ve ekonomik etkinliklerinin yanında, Türk ulusu açısından sosyal alanda da etkileri görülmüştür. Çanakkale deniz ve kara muharebelerinde toplam 250.000 insan zayiatı veren Türk Milleti , bu arada binlerce okumuş ve aydınını da kaybetmişti. Kesin olmayan tahmini rakamlara göre, 100.000’den fazla öğretmen mülkiyeli, tıbbiyeli ve yetişmiş okur-yazar yitirildiği sanılmaktadır
      DUR YOLCU! BİLMEDEN GELİP BASTIĞIN,
      BU TOPRAK BİR DEVRİN BATTIĞI YERDİR.
      EĞİL DE KULAK VER, BU SESSİZ YIĞIN
      BİR VATAN KALBİNİN ATTIĞI YERDİR.

      BU ISSIZ, GÖLGESİZ YOLUN SOLUNDA
      GÖRDÜĞÜN BU TÜMSEK, ANADOLU'NDA
      İSTİKLÂL UĞRUNDA, NAMUS YOLUNDA
      CAN VEREN MEHMET'İN YATTIĞI YERDİR.

      BU TÜMSEK, KOPARKEN BÜYÜK ZELZELE
      SON VATAN PARÇASI GEÇERKEN ELE
      MEHMET'İN DÜŞMANI BOĞDUĞU SELE
      MÜBAREK KANINI KATTIĞI YERDİR.

      DÜŞÜN Kİ. HAŞROLAN KAN, KEMİK, ETİN
      YAPTIĞI BU TÜMSEK AMANSIZ, ÇETİN
      BİR HARBİN SONUNDA BÜTÜN MİLLETİN
      HÜRRİYET ZEVKİNİ TATTIĞI YERDİR.
      Necmettin Halil ONAN
      Resimler
      • ABÝDE.jpg

        64.6 kB, 0×0, 870 defa görüntülendi
      • SON ANIT.jpg

        214.46 kB, 0×0, 1,020 defa görüntülendi
      Çanakkale Şehitlerine

      Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı ki dünyada eşi ?
      En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
      -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
      Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
      Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
      Nerde -gösterdiği vahşetle "bu, bir Avrupalı"
      Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
      Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
      Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
      Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer,
      Yedi iklimi cihanın duruyor karşında;
      Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada!
      Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
      Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
      Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
      Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ...
      Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil
      Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
      Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına;
      Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
      Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
      Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
      Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
      Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab.
      Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
      Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:
      Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
      Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
      Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
      Atılan her lâğımın yaktığı yüzlerce adam.
      Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
      O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer...
      Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
      Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak.
      Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
      Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
      Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
      Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
      Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
      Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..
      Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
      Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
      Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
      Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.
      Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
      Beşerir azmini tevkîf edemez sun-u beşer;
      Bu gögüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
      "O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme!" dedi.
      ÂSIM'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
      İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek,
      Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar
      O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,
      Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
      BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor!
      Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
      Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
      Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ...
      BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
      Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
      "Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.
      Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
      Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
      "Bu, taşındır" diyerek KÂBE'yi diksem başına;
      Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
      Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle,
      Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle,
      Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
      Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
      Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
      Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
      Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
      Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
      Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
      Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
      Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
      Şarkın en sevgili sultânı SELÂHADDÎN'i,
      KILIÇ ARSLAN gibi iclâline ettin hayran...
      Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran;
      O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
      Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
      Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
      Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
      Ey şehid oğlu, isteme benden makber,
      Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.

      Mehmed ÂKİF ERSOY

      ÇANAKKALE ŞEHİTLERİMİZİ SAYGIYLA ANIYORUZ.....VE BİLİYORUZ Kİ ONLARIN SAYESİNDE BURDAYIZ,BAĞIMSIZIZ....

      Çanakkale ve ondan geriye kalan

      Çanakkale ve ondan geriye kalan

      Müttefik donanması Çanakkale’yi zorlarken, Çanakkale’nin düşeceğinden emin olan devrin İttihad-Terakki iktidarı, başşehri Konya’ya taşımaya karar verir ve İçişleri Bakanı Talât Paşa başkanlığında bir heyeti, o sırada Beylerbeyi Sarayı’nda mahkûm bulunan II. Abdülhamid Han’a gönderir. Talât Paşa, “Efendim,” der, “mevcut durum karşısında başşehri boşaltacağız. Sizin için de Konya’da bir ev tuttuk.” Mazlum Sultan’ın cevabı şöyledir: “

      Ceddim Fatih İstanbul’u alırken, devrin Bizans hükümdarı Konstantin savaşa savaşa ölmüştü. Biz, ondan geri kalamayız. Ama ben Çanakkale’yi öyle tahkim ettim ki, Çanakkale’yi geçemezler.”

      Çanakkale bir dönüm noktasıdır; dışarıdan olduğundan daha fazla içeriden kemirile kemirile çürütülen ulu bir çınarın çökerken bir yandan da toprağa muhteşem bir sürgün vermek üzere en güzel bir tohumu bırakmasının hikâyesidir Çanakkale. Mehmet Akif, Çanakkale şehidleri hakkında “Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi” derken, bir şair mübalâğası yapmış da olsa, aslında bir acının ilhamını seslendiriyordu; çünkü “Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın, onlar diridirler; fakat siz farkına varamazsınız” âyeti öncelikle Bedr’in ve Uhud’un şehidleri hakkında olsa da, işarî tefsir açısından ikinci derecede Çanakkale şehidlerini tasvir etmektedir. Ama Bedr’in arslanlarının, Uhud’un şehidlerinin 1291 sene sonraki izdüşümlerinin haklarını verirken, Çanakkale’yi geçilmez biçimde tahkim edenleri de unutmamak gerekir. Çünkü, cariyelerine, kendisinin ve bütün aile fertlerinin hususî eşyalarına varıncaya kadar Sultan Abdülaziz’in şahsî evini, T. Fikret’i bile, “Patlayıncaya, ıksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin!” diye isyan ettirecek ölçüde Abdülhamid’in hususi eşyasını yağmaladıkları gibi, Sultan Abdülhamid’in 300 milyon liradan 30 milyon liraya indirdiği düyûn-u umumiyeyi birkaç sene içinde 400 milyon liraya çıkaracak ölçüde devleti de yağmalayan devrin iktidarına rağmen Osmanlı Devleti, Çanakkale Savaşları sırasında bitmiş bir devlet değildi. Müttefiklerin 40 uçağına karşılık 24 uçağı, tabyalarda 137 topu vardı. Sultan Abdülaziz döneminde donanma dünyanın ikinci büyük donanması haline getirilmişti ve Fransız gemileri bizim tersanelerimizde tamir görüyordu.

      Evet, Abdülaziz Avrupa seferine çıktığında, Fransa’da iki yerde 101 pâre top atışıyla karşılanmıştı. Merasim üniformalarıyla 100.000 Fransız askeri selâmlamıştı onu. Aynı görkemli törenler İngiltere’de, Belçika’da, Prusya ve Avusturya’da da yapılmıştı. Abdülhamid, 20. asrın başında dünyanın tartışmasız en itibarlı devlet başkanı idi. Bugün, toprağı Konya’mız kadar olmayan; fakat İslâm dünyasının süt ürünlerini karşılayabilen Danimarka’daki karikatür hayasızlığı karşısında tüm İslâm dünyası bir şey yapamazken, bir irade ile hem Fransa’da hem de İngiltere’de Peygamberimiz aleyhinde bir piyesin sahnelenmesini durdurmuştu. Cülûs yıldönümlerinde Çin imparatoruna varıncaya kadar imparatorlardan, krallardan kendisine hediyeler yağıyor, ABD başkanından Almanya ve Brezilya imparatoruna kadar imparatorlar, krallar ziyaretine geliyordu. Çanakkale’de devrin en güçlü ordusunu ve donanmasını yüzgeri eden Osmanlı ordusu, I. Dünya Savaşı’nda meselâ güney cephesinde nihayet içten ihanete uğrayıncaya kadar ilk üç yıl İngilizlere adım attırmadı. İngiliz saldırılarını defalarca Gazze’de, Şeria’da geri püskürttü. Kurtuluş Savaşı’nı kazananlar da Osmanlı subayları, askerleri ve halkıydı.

      Osmanlı Devleti’nin çöküşünün üzerinden 84 yıl geçti. Bu süre içinde, her yıl bütçemizin üçte birini kendisine ayırdığımız 800 bin kişilik ordumuza rağmen hep içeride kavga ettik, sınırlarımız dışında sadece Kıbrıs çıkarmamız var. Irak’ta bütün kırmızı çizgilerimiz çöktü. Silahlarımızı dışarıdan alıyor, modernizasyonunu bir zaman “bir çavuş ve bir manga asker”le yönettiğimiz bir sancağımız (ilçe) olan İsrail’e yaptırıyoruz; güvenliğimizi de bir bakıma onlara emanet ettiğimiz gibi. Ve bu dönem içinde dış dünyaya tek açılma projemizi de yok etmek için elimizden geleni yapıyoruz.

      Ama Çanakkale, asıl fonksiyonunu şimdilerde görüyor ve ileride görecek.


      ALI UNAL ZAMAN