D.K.Deniz'de Çokluktan Birliğe

      D.K.Deniz'de Çokluktan Birliğe

      LAZLAR
      Ülkemizde nasıl ki doğu bölgesinden sözedilince orada yaşayan herkesin Kürt olduğu tarzında bir ön yargı var ise, Karadeniz’li de denilince o bölgede yaşayan tüm toplumun Laz olduğu şeklinde bir anlayış var. Halbuki doğu bölgemizde yaşayan herkes Kürt olmadığı gibi Karadeniz bölgesinde yaşayan herkes de Laz değil. Lazlar DoğuKaradeniz bölgesinin küçük bir bölgesinde yaşarlar. Bu bakımdan belki de Laz tanımlamasını ülkemize özgü olarak ikiye ayırmak gerekir. Birinci tanım; Coğrafi tanım. Yani coğrafi Lazlar. Karadenizli herkese Laz dendiği gibi. İkinci tanım ise; etnik Laz, sosyolojik olarak Laz olan toplumsal bir rengimiz olan Lazlar’dır. İşte bu yazıda Laz denilince kastedilen toplumsal kesim bu Lazlar’dır. Bu anlamda Karadeniz bölgesinde oturan herkes Laz değildir. Bu bölgede baştaTürkler vardır. Onlardan sonra, Gürcüler vardır. Birde yine Osmanlı döneminden kalan Rumlar, Ermeniler, Hemşinliler v.s. vardır.

      Durum böyle olunca Lazları tanıdığımızı da söyleyemeyiz. Laz denilince; hamsi balığı, Karadenizli için söylenen fıkralar, kemençe müziği, tepilen horon oyunu v.s. Halbuki etnik Lazlar ile bu özelliklerin direkt ilgisi yoktur. Örneğin; Laz müziği denilince akla gelen kemençeyi etnik Lazlar çalmazlar. Lazlar’ın esas çalgısı tulumdur. Hayvan derisinden yapılan nefes üfleyerek çalınan tulumdur.

      Bugün Türkiye’de Lazlar’ın yaşadığı en yoğun yöreler; Rize-Artvin arasında; Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Çamlıhemşin’dir. Bu yöreler dışında ise; Bolu, Bartın, Bursa, Kocaeli, Adapazarı, ve son yıllarda kırdan-kente göç nedeni ile İstanbul ve Ankara’da sayılabilir.
      Lazlık, kavramı etnik kimliği ifade eden bir kavramdır. Yani Lazlar ırksal etnik bir özellik ifade eden toplumdur. Kendilerine has farklı tarihleri ve kültürel özellikleri vardır.

      TARİHTE LAZLAR
      Tarihçiler Lazlar’ı Güney Kafkasya halkından sayarlar. Doğu ve Kuzey DoğuKaradeniz bölgesinde yaşayan Lazlar’a araştırmacılar antik Kolhida uygarlığının günümüzdeki izleri olduğunu yazıyorlar.
      Kolhida adına ilk defa M.Ö. 8. yüzyılda Urartu yazıtlarında rastlanmıştır. Tarih kitapları, Kolhida Krallığı’na Romalılar’ın son verdiğini bildiriyor. Daha sonraBizans egemenliği başlıyor. Kolhida uygarlığı denilen uygarlığı, Laz, Gürcü ve Abhazlar’ın oluşturduğu iddia edilir. M.S. 3. yüzyılda LAİKA KRALLIĞI kurulur. Bir dizi iktidar değişimi olur. Bir dizi krallık kurulur. Lazika Krallığı’nda yönetim Lazlar tarafından gerçekleşir.Lazika toprakları 5.7. yüzyıl arasında Roma (Bizans) ile Pers (İran) gibi iki büyük devlet arasında çekişme alanı olur.

      Tarihi bilgilere göre; Haçlı Seferleri ve Bizans sarayındaki taht kavgaları sonucu Gürcü kraliçe Tamara 1204 yılında Laz topraklarını yönetimi altına alır. O dönemlerde Lazlar üstünde Gürcü etki artar. Lazlar’ın Bizans ile mücadelesi 1453’de Osmanlı’nın İstanbul’u alması ile son bulur.
      II. yüzyılda bölgeyi işgal eden Romalıların bu topluma Laz adını verdiği bilinir.Lazlar’ın Hıristiyanlaşması da bu döneme rastlar. İranlılar ise bu sırada Mazdeist inancına mensuptur. Onlar ise Lazlara Mazdeist inancını öğretmeye çalışır. 643 yılında ise bu defa Araplar bölgeye gelirler. 730 yılında Emeviler bölgeye yerleşirler.

      Orta Asya’dan bölgeye gelen Türkleri saymazsak, Osmanlılar bölgeye 1341’de gelirler. Bu tarihte Trabzon yağmalanır. 1461’de ise Fatih Sultan Mehmet Trabzon’a savaşsız girer. Bu sırada Oğuz/Çepni Türkmen boyları Trabzonu çevreleyen Çepni Bağları’nı kendine yurt tutmuşlardır.Lazlar’ın İslamlaşması Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde daha yaygınlaşır. 1615’de bölgeyi ziyaret eten Luni Granazios adlı seyyah yazdıklarında diyor ki; “Lazlar yetişkin kızlarını yeniçerilerle evlendirmeye özen gösteriyorlar.” Bu, Lazların Osmanlı ile entegrasyonunu göstermesi açısından önemli sayılacak bir tesbittir. 1873 yılına ait Osmanlı kayıtlarında 9200 adet Lazlardan oluşan hane sayısından ve 55.350 kişilik nüfustan sözediyor.

      Osmanlı bu bölgede yönetimi kurunca bölgeye Lazistan adını veriyor ve her biri ayrı ayrı derebeyleri tarafından yönetilen 11 idari bölge oluşturuyor Laz derebeyleri padişaha asker ve vergi veriyor. Bu derebeyleri, bitip tükenmek bilmeyen Osmanlı-Rus savaşlarında Osmanlı’nın yanında hep yer almışlardır. 1877 savaşından sonra bölgenin bir kısmı Ruslar’ın bir kısmı ise Osmanlılar’ın elinde kalır. Çorum Vadisi ile Trabzon arasında uzanan bölge 1925 yılına dek Türkiye haritalarında “Lazistan” olarak görülüyor. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki TBMM’de “Lazistan milletvekilleri” bölgeyi temsil ediyor.

      LAZLAR’IN DİNİ
      Lazlar’da diğer Doğu Karadeniz bölgesi halkı gibi M.Ö. 3. yüzyıl sonlarına dek çok tanrılı dinlere inanır. Hıristiyanlık’tan önce Pagan ve Mazdek inancına inananlar olur. Trabzon’daki Sümele Manastırı Hıristiyan inancının yaşadığı yılların bölgedeki en etkin ifadesi sayılır.
      Hıristiyanlığı 4. yüzyılda kabul ederler. Müslümanlığı ise 1461 de Osmanlı ile tanıyıp baskı ile benimserler. 1523’deki bir sayımda; Rize’de; 6.467Hıristiyan, 1561 Müslüman tesbit edilmiş. 1923’lere gelindiğinde nerede ise bölgede Hıristiyan nüfus kalmaz. Bugün bölgedeki Lazlar’ın tamamı İslâm’dır. Hıristiyan Lazlar Acara’da yaşıyor. Gürcistan/Acara bölgesinde yaklaşık 5 bin civarında Laz yaşadığı tahmin ediliyor.

      LAZLAR’DA DİL
      Lazlar’ın da bölgede yaşayan Gürcüler ve Abhazlar gibi Türkçe dışında ayrı bir dilleri de var. Bu dil Türkçe’nin Karadeniz şivesi dediğimiz biçimi ile konuşulan dil değil. Alfabesi olan kendine özgü dilbilim kuralları olan bir dil. Lazca’nın diğer adı ise Mohtice. Bir Laz karşılaştığı ama Laz olduğunu tahmin ettiği kişiyeMohdice bilip bilmediğini sorarak onun Laz olup olmadığını öğrenebiliyor. Dilbilimciler; Lazca’nın Megrel ve Gürcüce ile yakın olduğunu söylüyor. Lazca, kırsal kesimde çoğunlukla yaşlılar arasında konuşuluyor. Yazı dili olarak kullanıldığı söylenemez. Türkçe’nin yardımı olmadan ise konuşabilmek nerede ise olanaksız görülüyor.

      Laz alfabesi, 35 harften oluşuyor; Lazca’ya “Lazuri Nena” da deniyor. Karvelia veya Güney Kafkas dillerinden Zan ya da Kolkian kolunun Mingreli gurubu ile birlikte sayılıyor. Lazca’nın 4 ayrı şivesi bulunuyor. Bunlar; Hopa, Arhavi, Ardeşen, vePazar şivesi denilen şivelerdir. Bu dil, dilbilimciDumezil tarafından Türkçe fonetik alfabeye veDumezil’in transkripsiyon yöntemi ile alfabeleştirilmeye çalışılmıştır.

      Türkiye’deki Lazlar iki dil bilirler. Türkçe’nin yardımı ile Lazca konuşurlar. Gençler Lazca’yı bilmez. Lazlar kendilerini ayrı bir etnik kimlik altında görmezler. Ya da böyle görenler son yıllarda oluşan küçük bir guruptur.
      Lazistan Sancağı’nın nüfus yapısı hakkında 1892’de yazdığı eserde bilgi veren V. Cuinet (“La Turquie d’Asie”) sancakta yaşayan 160 bin kişinin 138.820’sinin Laz Müslüman olduğunu belirtmesine karşın bugün Lazca bilen nüfus bu rakamın çok altında seyrediyor.

      Bugün Türkiye’de Lazlar, Türk nüfusu ile önemli derecede entegrasyonu sağlamış bir toplumsal kesimdir. Bazı kaynaklar; etnik kimlik itibariyle 300 bin nüfuslu bir Laz nüfustan sözetsede Lazlar, Çerkesler ve Gürcüler’den daha çok Türkler’le bütünleşmiş bir sosyal yapıyı oluşturmuştur denebilir. Kısmi “etnik kimliğe sahip” demek bile Lazlar’ın durumunu izahta nesnel ifade sayılmaz.

      Prof. Dr. Dumezil veProf. Dr. NikoMarr, çeşitli etnik dillerle olduğu gibi Lazca ile de dilbilimci olarak ilgilenmişlerdir. Son yıllarda yurt dışında ve yurt içinde (İstanbul’da) bir grup Laz kökenli aydının kitap, dergi çıkarması bu uğraşların sonucu olmuştur. Lazlar’ın Tarihi ile ilgili kitaplar ve Ogni dergisi bu tür çalışmalarından bazılarıdır. Lazca şarkı söyleyen müzik grupları ve internet sitelerindeki Lazlık’la ilgili yazılarında bu tür çalışmalardan sayılır. Ayrıca; “Laz KültürünüDilini Araştırma Vakfi” çalışmaları da bu amaca yönelik uğraşılardır.
      KAYNAKÇA

      • A. Tandilava-M. VanilişiLazlar’ın Tarihi, Ant Yayınları (1992) İstabul
      • Hale Soysü, Kavimler Kapısı Kaynak Yay. (1992) İstanbul
      • P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar (1992) İstanbul
      • Dr. Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı (199) Ankara
      • Ömer Asan, Pontus Kültürü. 1966 İstanbul
      • P.M. Bıjışkyan - Pontus Tarihi 198 İstanbul
      • O. Türkdoğan - Etnik Sosyolji - 1997 İstanbul
      • A. İhsan Aksamaz-Lazlar Birikim s.71-72, 1995 İstanbul Hayri Ersoy. (Çev.) Abhazlar, Lazlar, 1993 İstanbul
      • İsmail Avcı Bucaklişi, Lazca-Türkçe Sözlük, 1999 İstanbul
      • Prof. Michael T. Macker, Karadeniz Türkleri... 1977 İstanbul
      • M. Recai Özgün, Lazlar, 1996 İstanbul
      • Ali İhsan Aksamaz, Lazların Tarihsel Yolculuğu, 1997 Astanbul

      HEMŞİNLİLER

      Çamlıhemşin, Rize’ye bağlı bir ilçe. Ama Çamlıhemşinlilere; “nerelisiniz” diye sorduğunuzda ısrarla kendilerinin Çamlıhemşinli olduklarını söylerler. Rize’liyiz demezler. Bu ifade biçimi karşısındakine Rize’li olmanın dışında bir özellikleri olduğunu ifade içindir. Rize ve Artvin nüfusunun yoğun bir kısmını Türkler oluşturur.Türkler dışında Türkler’le birlikte yaşayan toplumsal gruplarımızdan Gürcüler ve Lazlar vardır.
      Hemşinliler kendilerini Türk kabul etmezler.( ! ) İçlerinde önemli bir yoğunlukta Türkte var ama yaşlı nüfustan bazıları Türkçe dışında bir dil de konuşur. Kendilerini Gürcüve Laz’da kabul etmezler. Hatta Lazlar’la diyaloglarının iyi olmadığını söylerler. O bölgede yaşayan geçmişte Ermenistan ile ilişkisi olan Ermeniler olduğunu sanırsınız. Fakat Hemşinliler tam anlamı ile Ermeni olduklarını da kabul etmezler. Israrla ama ısrarla “biz Hemşinliyiz” derler.

      Muhlama yemeğinin, tulum ile yapılan müziğin, her derde deva olan ve çok kıymetli olan anzer balı ile tabanca sevgisinin anavatanı Çamlıhemşindir denirse bu tanım abartılı sayılmaz. Hemşin ya da Çamlıhemşin Rize’nin sahilinde değil yayla bölgesinde, dağlık bölgesinde bulunuyor.
      Karadeniz’in çeşitli özelliklerini inceleyen araştırmacıların da ilgisini çeken Hemşinlileri araştırmacılar iki guruba ayırarak inceliyor. 1) Batı Grubu 2) Doğu Grubu. Batı Gurubu denilince Rize bölgesi anlaşılıyor. Rize’ye bağlı; Çamlıhemşin, Büyükdere, Ortaköy, Fırtına, Piskale ve Abiçe nehirleri boyunca yaşayan köyler. Buralara ayrıca, Fındıklı, Ardeşen, Pazar ilçelerini de ilave edebiliriz.

      Doğu Grubu denilince ise; Artvin iline bağlı Hopa, Borçka, Kemalpaşa, Muratlı sayılıyor. Doğu sınırı Çoruh nehrine kadar uzuyor.
      Son yıllardaki göçler nedeni ile İstanbul, Bolu, Adapazarı, Kocaeli gibi illerede Hemşinliler gelip yerleşmişler.
      Hamşinli olmak kimliği dine dayalı bir kimlik değil. Tarihsel süreç içinde ve bölgenin tarihsel gelişim seyri içinde oluşmuş toplumsal bir farklılık. Dinsel ayrımdan çok etnik bir ayrım özellik olarak görülmesi daha nesnel görülüyor. Çünkü dinsel tercihler süreç içinde değişmiş ama Hemşinlilik duygusu yaşıyor.

      Hemşinliler’in kökenine ait çeşitli araştırmacılar tarafından saptanmış bilgileri üç gruptan izleyebiliriz. Bunlardan birinci grup; Hemşinliler’in köken olarak Ermeni olduklarını iddia ediyor. İkinci grup ise; Hemşinliler’in Anadolu’ya Karadeniz bölgesi’ne yerleşen Oğuz Türkleri olduğunu savunuyor. Dil din ilişkilerindeki belirsizliğin ise yaşanan tarihsel-toplumsal süreç ile izah edilebilinir deniyor. Üçüncü ve farklı bir görüşte, Hemşinliler’in tarihte o bölgede kurulan Arsaklı Part devletinin kalıntıları olabileceğini iddia ediyor.

      Toplumsal harman olma olayını tek gerekçeye dayanarak izah etmenin sakıncalarını sosyal bilimciler sıkça yaşarlar. Bu nedenle bu olayda da tek seçenek ile Hemşinliler’e reçete yazmak zor ve sakıncalıdır. Belirtilen iddiaların tümünün şu veya bu oranda toplumsal oluşumun sonuçlarında payı vardır. Belki burada sözü edilmeyen bazı nedenlerde olabilir.
      Türkler’in ve Ermeniler’in tarihi ve coğrafi konumları bilindiği için yapılan iddialarla ilişkilerini anlayabilmek olasıdır. O halde Hemşinliler Partlar ilişkisine de kısaca bakalım.

      Partlar, İlkçağlarda Doğu Anadolu ile Hazar Denizi’nin güneyini ve batısını kapsayan bir devlet kurmuşlardır. M.Ö. 150’li yıllarda PartlarlaRomalılar arasında büyük savaşlar olmuştur. O dönemde bölgede yaşayan Ermeniler bu çatışmalarda Partlar’ın yanında yer alır. M.Ö. 224’de İran’da Part sülalesinin iktidarına Sasaniler son verir. Ermeniler’in Partlar’la ilişkisini Arsaklı Hanedanı sürdürür. Selçuklular bölgeye gelinceye kadar Ermeni egemenliği dönem dönem bölgede yaşanır. 11. yüzyılda Selçuklu akınlarına dayanamayan yönetimler İslamiyet’i kabul ederek yaşamlarını sürdürrürler.

      Hemşinliler’in İslamiyeti kabul edip bu bölgede yaşayan Ermeniler olabileceği savı bu tarihi olaylara dayanılarak ileri sürülüyor.
      Nitekim Ermeni kökenli Müslümanların Bizans-Selçuklu savaşlarında ardından Moğol saldırılarında kaçarak bu bölgeye yani Hemşin bölgesine yerleşmiş olabilecekleri ifade edilmektedir. Bir başka kaynakta Hemşinliler’in İslamiyeti 15. yüzyılda Osmanlı döneminde kabul ettikleri söyleniyor. Bölgede bugüne dek yaşayan bir Ermenice etki gözönüne alınırsa, sonradan İslamiyeti kabul etmiş olmaları daha yüksek olasılıkdır. Bu etki büyük olasılıkla 5. yüzyılda Ermenice’nin Alfabe ile yayıldığı etkidir.

      HEMŞİNLİLER’İN DİLİ

      Hemşinliler’in dil durumu da bu minik coğrafyaya karşın oldukça çeşitlilik gösteriyor. Dilbilimciler dil açısından da bölgeyi ikiye ayırıyorlar. 1) Doğu Grubu, 2) Batı Grubu. Doğu Grubu’nda; Hemşince adı verilen dili yaşlılar biliyor. Alfabesi yok. Önemli ölçüde Türkçe yardımı ile konuşuluyor. Yazılı kaynağı yok. Yaşlılardan küçük bir azınlık yakın zamana kadar Türkçe bilmiyormuş. Ama bugün Hemşince bilen nerede ise yok denecek kadar az.

      Bu konuşulan dile Ermenice diyenlerde var. Ama yaşayan Ermenice’yle anlaşamıyorlar. Bu konuşulan dilin en az 2-3 şivesi ile konuşuluyor. Bu dili konuşan bölge: Artvin’in Barçka (Muratlı), Hopa (Kemalpaşa), Bolu (Akçakoca), Düzce (Gümüşova), Adapazarı, (Karasu)Kocaeli (Ortaköy)dir. Batı Grubu; adı verilen bölgede ise şive farklı olmakla birlikte Türkçe konuşuluyor. Bu bölgedeki yerleşmeler; Rize; Ardeşen, Çamlıhemşin, Çayeli, Fındıklı, Pazar, Hemşın ile Adapazarı’nda Karasu, Kocaeli’nde Ortaköy’dür.

      HEMŞİNLİLER’DE DİN

      Bugün Hemşinliler’in hemen hemen hepsi İslamiyeti benimsemiş toplumsal kesimlerimizdendir. Ermeni yok denecek kadar azdır. Batılı aydınların yaptıkları toplumsal kazılarla bile Ermenice konuşan bulunamaktadır. Çok az da olsa Ermeni olup geleneğini yaşatan kişiler ve aileler söz konusudur. Ama çoğunluk İslam-Hanefi’dir. Ermenice’yi, Hemşince’yi veya Hıristiyanlığı gündeme getirmeye çalışıp yeniden üretimine geçmek oldukça zor gözüküyor. Bölgede kendini Ermeni kabul eden yoktur. Sadece birbiri ile ihtilafta veya yöredeki Lazlar’la kavga sırasında birbirine kızdıklarında “Pis Ermeni” veya “Ermeni dölü” “kalın kaburgalı Ermeni” kavramları küfür olarak çok seyrekte olsa kullanılıyor.
      Hemşehrilik kimliği veya tanımlaması ise tıpkı Sivas’lı değilde “Divrikliyim” veya Antalya değilde “Aksekiliyim” gibi güçlü hemşehrilik duygusunun ifade için kullanılıyor. Büyük şehirlere gelen Hemşinliler çoğunlukla ata mesleği fırıncılığı ve pastacılığı meslek olarak sürdürürler. Ortak yapışkanları hemşehrilik duygusudur. Şehirlerde kurulan dernekleri var. Geleneksel geceler yaparlar. Piknikler yaparlar. Dayanışma yemekleri yapılır. Artvin’de yapılan Kafkasör Şenlikleri (Boğa güreşleri) ne katılmak ihmal edilmemeğe çalışılır.

      Hemşinliler, Türk toplumu ile uyum içinde olan bir toplumsal kesimdir. Yüzyıllardır yaşanan ortak tarih, ortak ruhi şekillenmeyi oluşturmuştur. Hemşinliler diye tanımlanan nüfus 20-30 bin kişi civarındadır. İçlerinde tek tük Ermenice bilen yurttaş olabilir. Ama bu Hemşinliler’in tümünün Ermeni olduğu sonucuna götüremez.

      Hemşinliler, tarihte farklı toplumsal kökenden gelmiş olsa bile toplumlar birbirini karşılıklı etkilemektedir. Türk toplumu ile Hemşinliler arasında etnik ya da dinsel bir sorun yoktur. Hemşinli olup ülkemizde devlet yönetimine gelmiş eski başbakanlarımızdan Mesut Yılmaz ve eski Dışişleri bakanlarımızdan SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın buna en iyi örnektir. Bir çoğunuz Mesut Yılmaz veMurat Karayalçın’ın Hemşinli olduklarını belki bu sayfaları okuyunca öğrenmiş oldunuz.
      Hemşin’in elbette kendine özgü kültürel özellikleri vardır. Keçi yavrusunun gövde derisinden yapılan Tulumun sesi bu yöreden dört kıtaya yayılıyor. En eski halk çalgısı olan Tulumun benzerlerinin eski Çin’de, eski ABD’de, eskiROMA’da, Yunan’da ve İskoçlar’da olduğunu müzikologlar tesbit etmişler. Hemşin’e has yiyecekler, giyecekler ve eğlence türleri var. Tandır yemekleri ve muhlaması enfestir. Hemşinli, makarna ve filavı şekerli, sütlacı ise şekersiz yiyor. Bu da yine Çamlıhemşin’e özgü bir tat olsa gerektir.

      Kadın erkek ilişkilerindeki değer yargılarıda Çamlıhemşin’e özgüdür. Tarla, bahçedeki yük taşıma işlerini kadın yapar.
      Erkek ise evde, kahvede v.s. oturur. “Kocasına yük taşıtan kadın şerefsiz sayılır.” Bunu kadınlarda erkeklerde böyle kabul eder. Aynı erkek bakıyoruz şehirde tam tersi bir davranış gösteriyor. Bu kez şehirde eşini çalıştırmıyor. Eşini çalıştırmayı bu kez; “ahlaksızlık, şerefsizlik” kabul ediyor. ( ! )
      KAYNAKLAR

      • Erhan G. Ersoy, Hemşinli Etnik Kimliği… Birikim S. 71-72. 1995 İstanbul
      • P.A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar, 1992 İstanbul
      • Hale Soysü, Kavimler Kapısı, 1992 İstanbul

      karacaahmet.com
      " akıl ve gönül ; insan ...

      Trabzon tarihi hk...

      Arkadaşlar , Trabzon tarihi ile ilgili yeni öğrendiğim bir kaynak ismi aktarıyorum :

      Haşim Albayrak'ın " Of Çaykara " isimli kitabın mutlaka okunması gerekiyor. Kitap özellikle son dönemde Pontusçuluk yapanların göz ardı ettiği bir konuya değiniyor.

      Trabzon' daki bazı yer adlarının yerleşik eski bir halk olan LUVİ'ler le ilgili olduğunu Bilge Umar' ın araştırmalarına dayanarak anlatıyor.

      Bu durumda son dönemde yöremizle ilgili yazılan provokatif bazı kitapların eleştirel yönde ele alınması gerekiyor kanımca...


      H.Ş.
      " akıl ve gönül ; insan ...
      Hasan Kardeşim;
      Aktardığın yazıları okudukça Türk Milletinin düşmanlarını daha iyi görüyorum. Lazlar ve Hemşinliler konusunda aktardığın yazı bu anlamda tam bir kaynak çalışma.
      Karadeniz Türkünden Ermeni, Rum, Abaza, Gürcü devşirmeye çalışanlar oldukça uzun bir yol almışlar. ancak nedense ideolojilerine aykırı bir çalışma içine girmişler.
      Kaynak olarak aktardığın isimlerin bir çoğunun ideolojisi millet kavramını reddedip, tek millet, tek devleti savunurken bugün nedense genetik bilimine sarılıyorlar.
      Aktardıklarını birileri eleştiri olarak alabilir ama ben karşı cephe olarak algılıyorum. Bu algılayış sadece bana ait değil Karadeniz halkının neredeyse tamamına aittir. Karadeniz halkı bunlara da her zaman gertekli cevabı vermiştir.
      "Peşin Hüküm Kıskacında İnsanlık" konusunu da okudum. Alternatif arıyorsan çok uzağa gitmene gerek yok. İstanbulun kalabalığındaki her insan bir alternatiftir. Aslında milyonlarca alternatifin içinde onlardan habersiz yaşıyorsun.
      Şair Hayali ne diyordu?

      Cihan-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler / Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler." - Hayali

      Selam ile...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Bilim Yapıyorum Adıyla Politik Saplantı ve Direnişler.

      Bilim Yapıyorum Adıyla Politik Saplantı ve Direnişler.

      Makalede,kendisini tanıtmadan söze başlıyan sayın Benninghaus,benim kendisine hediye ettiğim kitabimi, okumaya bile gerek görmediğini,ama bir Laz arkadaşının uyarısı üzerine incelemeye başladığını,giriş olarak belirterek,kendi olduğunu kabul ettiği, bir bilim adamı zarfına yakışmayan ifadelerle,tercümana,derleyen olarak bana ve bu uğurda caba gösteren herkese,hatta bize yardımcı olan bir profesöre hakaret varı neşriyatta bulunuyor.
      Ayni üslupla cevap vermek bize yakışmaz.Dolayısıyla seviyeli davranmak,bizim bilimle uğraş verenlere itibarımızdandır.
      Bay Benninghaus!Size, muhakkak değer verdiğim için hediye ettiğim kitap, ünlü bir alman profesörunun eseridir.İsminiz, bir Alman veya Avusturya vatandaşı olduğunuzu çağrıştırıyor.Ülkenizin, bir profesörüne dahi dil uzatabiliyorsunuz.Sayfa 89 da ki yazı üzerine,” bu sayfayı kızgın bir zamanında yazdı demeniz”sizin gizli emelinizi açığa çıkarması bakımından,beni rahatlattı.Prof.Koch S 89:”Ermeni kaynakları güvenilmezdir.Kendi halkı bile bu bildirilere güler.Bunlar tümüyle imha edilmelidir.”diye belirtmiş.Sizden beklenen, yansız düşünceye göre, inceleme yapsa idiniz,bilhassa bu bölümü makalenizde ele alıp, orijinali ve tercümesini sitenizde benim belirteceğim gibi yayınlardınız.Prof Koch’a “Allah azizlerden eylesin” deyişime kızmanız,bu ifadesinden olsa gerek.

      Terside olmayacağı gibi, bir Türk, sizlerin veya bizlerin zorlaması ile ne Ermeni, nede Rum olamaz.Biz Anadolu da asırlarca iç içe yaşayarak,bunu ispatladık.Sizin şimdiki nifak dolu çabalarınız ,yinede
      biz Anadolu insanlarını bir birine kırdırmaya hiçbir zaman yetmeyecektir.Makalenizin içeriği ve dolayısıyla amacı, özellikle bu çabayı yansıtmaktadır.
      Buna karşın;Osmanlı dönemi Fatih Sultan Mehmet zamanın da (azınlıklar için),dilinizde,dininizde,ticaretinizde serbestsiniz diye fermanlar çıkarılmış,askerlik yapmaktan da muaf tutulmuşlardır.
      Osmanlının kendi ırkdaşları Türkler, azınlıklar uğruna da savaşırken,ülkenin tüm ticari müesseselerini azınlık Osmanlı vatandaşları ellerinde tutuyordu ve askere gitmediklerin den dolayı, çalıştırdıkları ticaret- ve imarethaneler babadan oğula intikal ederek, süreklilik arz ediyordu.Türkler ticarethane açsa dahi, ya açan ,yada evlat, harplar da ölerek devamlılık sağlanamıyordu.Ve bugün için ütopya olan bu olayın, hesabını yapmadan, herkes bir millet bilinci ile beraberce ve huzur içinde yaşıyordu.Zira Osmanlı zihniyeti evrensel bir devlet felsefesi idi.Burada bütün vatandaşlar bir mozaiğın sağlam ve ayrılmaz parçaları idiler.Bu örneği uygulamaya çalışan günümüzde, USA ve Avrupa Birliğidir.Osmanlı Felsefesi,yani dil,din,irk renk ayırt etmeden,insanları yönetmek,onları huzur içinde refaha ve mutluluğa yönlendirmek,onları dış ve iç düşmanlara karşı kendi şemsiyesi altında korumaktı. Hiçbir topluluğun dini uygulamasına,eğitimine karışmayan bu devlet yönetim felsefesi,dünya da yeni anlaşılmaya başlandı.
      Makalenizde Türklerin Almanları sevmediğini belirtiyorsunuz.Tarih sayfaları bunun aksini ispat eden örneklerle doludur.Türklerin tarihinde hiçbir ırka karşı düşmanlık yoktur.Harp ettikleri ile bile,barışı kurmasını bilmişlerdir.(Bak Osmanlı tarihi Mütarekeler).
      Hemşinli kimliğine gelince: Hemşin isminin hamamı Şen den geldiğini sizde kabul etmektesiniz. Ama şen kelimesinin Türkçe olduğunu inkar ediyorsunuz.Şen Türkçe hariç hiçbir lisanda kullanılmaz.Bu açık kanıt dahi,sizin olaya ne kadar objektif bakmadığınızı göstermeye yeter.Eğer Hamam ismi başka bir kavim mensubuna ait olsa idi,”şen” eki de o lisanda tarih sayfalarına girerdi.O kişinin asil adı Hamam Beg dır.Buda öz Türkçe bir isimdir.
      Hemşin insanlarına gelince,sahil ve iç kesimde oturanlar olarak ikiye ayırabiliriz.

      1-Sahil kesiminde oturanların ataları, Türk olarak tevratta dahi kabul gören,Torgaman’un(Türklerin atası) 8.ci oğlu (A)Las –tir.Bu tevratta gayet açık olarak yazılıdır.Gürcü (georgienisch) lisaninda, baştaki sesli harf okunmadiği için,yalnız las kalır.

      2-İç kesimde oturanlara gelince:Bunlar Işık saçan aziz Georgian Dinini benimseyerek kabul eden,İran putperestlerinden kaçarak,canlarını kurtaran,şimdi adi hemşin olan zamanın Dampur toprağına yerleşen hiristiyan Türk ve Ermenilerdi.Bu ,iki kavim barış içinde ve kardeş gibi beraberce yaşadılar.Zira dinleri ve düşmanları aynı idi.(Iran)
      Sahil kesiminde Hiristiyanlik çok gelişince,Of yöresinden Avrupa ya papaz ihraç etmeye başladılar.Burada yaşayanlara yaranmak için,İstanbul da ki Aya-sofia’yayı inşaa eden (527-558) bizans imp. Justinianus küdüsteki harab olmuş Lasika mabedinide tamir ettirdi.
      İç kesimlerde yaşayan Türkler ve Ermeniler 1461 osmanlı fethine kadar,iyi ilişkiler içinde yaşamiş ve kimliklerini korumuşlardir.İslam orduları Coruh havzasını çok önceden islamlaştırmışlardı. Burada islamlaşmış Türkler Hemşin toprağına aile aile,boy boy,urug urug gelmeye başladılar.Önceden aynı yörede yerleşik Hiristiyan Türkler ile sonra buraya göç eden müslüman Türkler aynı dili konuşuyorlardı Hiristiyan Türklerden Müslümanliğa meyil bu nedenle başladı.Osmanlı fethinden önce müslüman Türklerle, Hiristiyan Türk ve Ermeniler sayısal olarak eşit duruma gelmiş idiler.(Antony Bryer,Çepniler s 193. yıl 1962).Fetihten sonra,dini sürtüşmeler yüzünden,bu yörede kalan azınlıklar,kendi istekleri doğrultusunda devlet yardımı ile usta olanlar İstanbul’a,olmayanlar ise,istedikleri yerde kültür ve dinlerini muhafaza ederek iskan edildiler.(bu husus Osmanlı arşivlerinde açıkça bellidir).Bunlardan boşalan araziye,yurtsuz kalan Türk boyları yerleştirildi.Buraya, Osmanlı fermanlarında yazılı olduğu üzere, 5 defa Türkmen göçü gerçekleştirildi.Böylece burası tamamen Türkleştirildi.
      Batı Hemşin toprağı(Rize –Hemşini),bu şekilde iskan edildi. Köprü ve yol yapımı için getirilmiş olan 1628 İtalyan ustası da, Cumhuriyet döneminden sonra ülkelerine gönderildiler.
      Doğu Hemşinli dediğimiz Artvin-Hopa hemşinlileri ise, kıpçak Türkü Ermeni,Gürcü ve las karışığı olan bir topluluktur. Osmanlıdan, batı Hemşinindeki azınlıklar gibi, bunlar göç etmek için izin talebinde bulunmadılar.Bunlar yukarda sayılan kavım lisanlarının karışımından meydana gelmiş bir dili konuşurlar.
      Birinci dünya savaşında doğu ve güney doğu Anadolu’da Ermeni vatandaşlarımıza Avrupalı askeri elbiseler giydirip, bizimle savaştıran zihniyet,bunu yaparken ne azınlıklara, ne Anadolu insanına, nede insanlığa hizmet amaçlamıştı.Tek düşünceleri parçalanan Osmanlı toprağından pay kapmak emperyalist zihniyeti idi.Sonrada Türk gücü ve inancı karşısında tutunamayıp kaçanlar ve kışkırtılan Ermeni vatandaşlarımızı ortada bırakanlarda,yine aynı batılılardı.
      Acaba sayın Benninghaus,biz Avrupalının gizli emellerinden Erzurum’u-Kars’ı kurtardığımız için serhat diyarı,Maraş,Antep,Urfa’yı kurtardığımız için bunların başına Kahraman,Gazi,Şanlı isimlerini neden koyduğumuzu hiç düşünüp, araştırdınız mı?
      Yeter artık;Rum ve Ermeni vatandaşlarımızı bizimle dalaştırmak, çatıştırmak için yurdumuza gelip gizli,sinsice misyonerlik yapmayın artık.PKK ile işbirliğiniz binlerce Kürt ve Türk kardeşlerimizin canına mal oldu.Şimdi Apo’nun havası alındıktan sonra, işsiz kaldınız.Bu sefer Karadenizde de aynı kargaşayı yaşatmak istiyorsunuz.Ülkemizde Ermeni, Kürt,Laz diye hiçbir ayrım yoktur.Hepsi Türk vatandaşı olarak aynı haklara sahiptırlar.Avrupalıların yaptıkları mezalimler bu sayfalara sığmaz.Eğer Avrupalı olarak iş bulamıyorsanız,kendinize karalahana da değil, kartofel diye bir internet sitesi açarak orda yer arayın.
      Makalenizde bizim profesörlerimize hakaret varı sözler sarf etmeye ne hakkınız var.Profesör yalnız sizden mi çıkar? Osmanlıdan Arşiv uzman talep belgeleriniz hala bizim arşivlerde duruyor.(tarihi, Gutenberg’ten 400 yıl önce) Kaşgarlı Mahmudun 1068 de yaptırdığı matbaa harfleri Paris’te ünlü Lauvre(Louvre)müzerinde sergileniyor.
      Bay Benninghaus,
      Fotokopileri nice zorluklarla elde edebildiğimi kitabin başlangıcında anlatmıştım.Sayın avukat Hans Riedel yalnız Karadeniz’le ilgili bölümleri benim isteğim doğrultusunda fotokopi olarak bana gönderdi.Zira Türkiye’deki yazarlar,tarihi araştırmalar sizlerinkiler gibi zengin değilller.Biz Aziz,Prof. Karl Koch’un bu muazzam ve gotik Almanca eserinin tamamını ne getirecek, nede tercüme ederek bastırabilecek kadar varlıklı değiliz.Elde edebildiğim fotokopiler kadarı ancak hocadan hocaya Almanya’da okumuş eski talebelere,elden ele defalarca dolaştırılarak incelettirildi.Ülkemizde ziyarete gelen bir Alman dahi bu metinleri latin harfine çeviremeyeceklerini söylediler.
      Tercümeyi ise Alman Kültür derneğindeki hocalar dahi yapamadılar.Onların tavsiyeleri ile Tahir Hocayı buldum. Fotokopilerden politik amaçlı tercüme olamaz,ancak okunamamış kısımlar atlandığı için eksikler olabilir.Makalenizde bahsettiniz gibi, Çoruh havzası ile ilgili kısımların fotokopisi bende olmadığı için,bizim derlememizde yer almıyor.Bu konu zaten benim çalışmalarımın dışında kalıyor.
      Bay Benninghaus,
      Her nedense, makalenizden anladığım kadarı ile sizde Türk kimliğine karşı bir antipati var.Bizler ise Anadolu’da, kökleri farklı milletlerden geldiğimizden dolayı, kendi kimliklerimizden gurur ve şeref duyarız.İşte bu, bizim şanlı ve güçlü Anadolu insanları mozaiğimizi oluşturur.Mühim olan insan olmak unsuru ve birbirine tahammül edebilmektir.Bir yabancı olarak hiçbir zaman anlayamayacağınız sırrımız, işte budur.Onlarca asırların,yüzlerce istilanın,kavim göçlerinin yıpratamadığı,yok edemediği,Anadolu insanlığı,meşhür misafirperverliği, işte bu temele dayanır.İnsan olabilme ve insanlara tahammül edebilme.
      Eserimizde, bir çok yer isminin amaçlı olarak değiştirilmiş olduğunu ileri sürerek, bundan politik netice arzu ettiğimizi, yazıyorsunuz.Halbuki aziz Prof.Koch, kitabına isimleri ona söylendiği gibi geçmiş ve bizde bunları motomot aynen tercüme ederek yazdık.Ayrıca sayın prof.Koch bizzat adi geçen yerleri gezerek ,ve yaşayanlarla temas ile bu eseri bir araştırıcı seyyah olarak kaleme almıştır.Ve eser tümüyle dürüst ve kendi içinde tutarlıdır.Dolayısıyla buna her hangi bir ilave hemen sırıtır.(sizin makalenizde olduğu gibi.)
      Asgari, böyle bir konuya geniş ilgi duymuş olmanızdan dolayı sizinle tanışmak isterim. Ve size empoze edildiğine inandığım batılı, iyi niyetle gerçeğe çevirmek üzere tartışmaya hazırım.Ancak şimdilik size tavsiyemiz;
      Lütfen, Anadolu’muz da huzur içinde yaşadığımız vatandaşlarımızla aramıza bölücülük kokan masallarla nifak sokmaya çalışmayınız.
      Güneydoğu Anadolu da olduğu gibi,Doğu Karadeniz’de de huzurumuza kast etmeyiniz.Biz artık ölmek değil,huzur içinde yaşamak istiyoruz,tüm insanlar ve insanlık gibi.
      Ayrıca,size benim kitabimi okumanızı salık veren las vatandaşımıza da acizane tavsiyem,sizi arayıp bu konuda rahatsız edeceğine,kimlikleri konusunu merak ediyor ve bunu samimiyetle öğrenmek istiyorsa, lütfen bana müracaat etsin.Kendisine belgelerle istediği detayi verebilirim.
      Aşağıda bu konularla ilgilerin düşüncelerini 18 madde halinde yayınlanmak üzere veriyor,buna ilaveten Prof.K.Koch’un kitabının S 89 ‘u orijinal ve tercümesini veriyorum
      Saygılarımla

      Her Yönüyle Rize kitabından 35-42. sayfalar;
      İnanılır araştırmacıların tartışmaya gerek-mahal bırakmayacak tespitleri


      1)Prof. Dr. M. F. KIRZIOĞLU
      1461-1512 arasında Dört Osmanlı İskanı: Fatih Sultan Mehmet, 1461 de, karadan ve denizden kuşattığı Trabzon’u fethedince,Giresun’dan Çoruh Ağzına kadarki yerleri içine alan ‘Tura bozan sancağına ,İlk iskan olarak (Kayser ailesiyle Rumların çoğu, gemilerle Rumeli ye ve Kırıma gittiğinden) Amasya ve Sivas’tan memur ve sipahi ailelerini yerleştirdi. O’nun II. İskanı,Konya –Karaman’ı 1466 ta fethini müteakip şehir esnafını İstanbul’a ,köylü ve yarı göçebeleri de Rumeli ve ‘Turobozan sancağına sürdürdü. III. Ve büyük –İskan ,Şehzade Yavuz Selim(1492-1511) ‘Tura bozan sancakbeyi ‘ 1501de Akkoyunlu’ları yıkan ve1507 de Diyarbakır Akkoyunlu kolunu da kaldıran Şi’i Şah-İsmail, Sünni olan Akkoyunlu ve tebriz Kıpçaklarını, hatta Farkın-Eyyubilerini kırgına uğrattı. Bu yüzden, ‘en yakın Osmanlı –Toprağı’,Şehzade Yavuzun sancağına on binlerce Akkoyunlu ve Sünni-Kıpçaklar, aileleriyle gelip sığınarak ,yerleştiler.Yavuz, bunların geçimini sağlamak için 1508 de Kutyaıs’a akın ederek,oraları da yağmalattı. 1501-1502 de Tebriz ve çevresinden kaçanlar: Ke yerine ç ge yeride c biçiminde konuşan ‘Kıpçaklardı: Çatip/katip ,Türç/Türk, cöz/göz, cemi/gemi, ve benzerleri gibi. İşte Trabzon-Rize de böyle konuşanlar Şah- İsmail’in zülüm ve kırgınından kaçanların neslindendir.Maçka ve Trabzon’daki Eyübi zadeler ise III. İskan’da Farkın /Silvan dan kaçıp gelen ,ünlü Eyyübiler hanedanındandırlar. IV.İskan, 1512 Dulkadir( Maraş-Elbistan) Beyliği yıkıldıktan sonra,oradan sürgün edilen Türkmenlerden ‘Köroğlu ‘oymağı olup, Rize’de bu ismi taşıyan ailelerdendirler.

      2)Prof. Dr. Laszlö Rasonyi,tarihte –Türklük, Sayfa 195/ANK.Türkler, Ön Asya’da kütle halindeki yunanlılardan önce vardı. Fakat bunlar eski çağ tarihinin sonuna kadar , Hristiyan oldular. Helen görünümü arz ettiler. İslamiyetin çıkışı ile müslüman oldular, Helen (Yunan)görüntüsünü kaybederek aslına döndüler, tekrar Türkleştiler. Hakiki milliyetlerini buldular. Turanid (Türk) tipi doğu Karadenizde ilk çağlarda vardı.

      3)ANTHONY BRYER, İslam tarihi profosörü, Birmigham Üniversitesi Öğretim görevlisi, Çepniler Sayfa 193-(1962)
      Yazar, Çanlar’ı anlatıyor (bu yörede yaşayanların bir kısmı da Hemşinli lerdi. Bunlar Ermeni Bagratlı Kralığı tarafından kısmen Ermenileştirilmişlerdi. (7ve11.y.y da eski hüviyetlerini kaybetmeyen bu insanlar 1405 senesinde Ermeni yönetici Arakeli, Araklı deresine avanesi ile beraber kovarak,İspir hakiminden müslüman
      Yönetici istediler) bu değerli hocanın beyanından anlaşılıyor ki, yörede baskılama ile Türkleştirme yok, aksine baskılama ile Ermenileştirme olmuştur.( yörede bir kısım Ermeni kalmıştı,bunlar sonradan Tatos’un güneyine göçtüler ) diye tebliğde bulunuyor.

      4)Ord. Prof. A. Zeki Velidi TOGAN: Türk tarihine giriş bölümünde (oğuzlar yaz aylarında yaylak bölgelere çıkarlar . Yılda bir defa bütün boylar bir araya gelerek buluşup eğlenirlerdi, kurban keserlerdi) diyor. Bu gelenek Rize’nin iç kesimlerinde hala o ihtişamıyla sürmektedir. Prof. Bardhold’da aynı görüşü yansıtıyor.

      5)Prof. Karl Koch(Wanderungen,im Pontischen Gebirge reisen )Weimaier 1846,sayfa 89da çok ilginç bilgiler veriyor.
      KOCH yöreyi 1843-44 senelerinde adım adım gezmiştir. Tabii ki gezmeden önce tüm eserleri okumuş olduğundan gezilerinde, eserlerindeki beyanlara rastlanmayınca hayret ediyor, isyan edercesine diyor ki: ne yazık ki istisnasız tüm Ermeni eser ve kaynaklar, güvenilir değildirler. Bilim adamı halkının yalancı karakterine, halkından fazla katılmıştır. Her yerde gerçeklerin üstüne kendi bildiğini koyma kuruntusu seziliyordu, dolayısıyla yanlı yazılar ortaya çıkıyordu. Ermeni yazarların,coğrafyacıların beyanları inandırıcı değildi. İnciciyan ve ona dayanarak coğrafi bilgiler veren Bijikyan Hemşin’de kastedilen manastırı kendi tamir etmiştir. Yöreyi Ermenilere mal etmek isteği vardır) .
      6)Gürciyatçi M.Brosset: Çanarlar için:(Bunlar Laz’ların atası olur. Atlı ve göçebe Türk’türler,Kaşkar’dan taht kavgası yüzünden kaçtılar.Gürcistanin Kür nehri bölgesine yerleştiler.Orbel Dolaylarını yurt edindiler.M.Ö. 360 senelerinde Gürcistani Perslere karşı iyi korudular)diye bahseder.
      ____________________________________

      Bu yüzden bu Türk boyuna Gürcüler çok itibar gösterdiler.Kür nehrinin bir kolu olan ALaz dolaylarında kalanlar,Gürcü karışığı bir dil konuştular.(Gürcüce de baştaki sesli düşünce,yani (A)Laz-(Laz) kalır.)
      Laz kelimesi buradan çıktığı tahmin ediliyor.Gelenek, görenek ve namusa değer vermeleri bakımından Gürcülerle karıştırılamazlar.Gürcülerin baskısı bunların yalnız dillerini etkiledi. Fakat gerçek kimliklerini kaybetmediler.Rize yöresinin diğer bölümlerine yerleşen Türk ırklarına mensup olan Kıpçaklar, Kırgızlar, Kür nehri dolaylarında az oturduklarından dil bakımından etkilenmediler.Ana dilleri olan Türkçeyi Karadeniz dolaylarına kadar taşıyabildiler.Askuroz.Aspiroz gibi dere isimlerini buna örnek gösterebiliriz. Bu kelimelerin kökü Askur,Asper olup, Türkçe dir.Rumlar sonlarına –es,-os gibi ekler getirerek dillerine benzetmeye çalışmışlardır.Müneccim Başı da eserinde Brosset’in iddiasını doğrular bir beyanda bulunuyor.Miladi senelerde Oğuz kaan Kafkasya’da yaşamıştır.Iran’lıların Avrasyap dedikleri Bu Ulu Türk Hükümdari Oğuz Kaan’nın Uruğu batıya göçmüştür.Barkal dağlarının Karadeniz Bakarlarında yaşayan Türkmenler 60 000 kişi ile Tao’ya akın ettiler.
      (Bu akın 1301 yılında olduğuna göre ,demek ki bu yıllarda 60 bin asker çıkaracak kadar Türkmen nüfusu Doğu Karadeniz’de vardı. )

      7)CLAUDE CAHEN:Sorbon Üniversitesi, İslam tarihi prof.,Anadolu’da Türkler- eserinde; Giriş bölümleri(Finlerin, Macarların, Samoyed’lerin,Tunguz’ların,Moğol’ların Türklere yakın bağları vardır.Milattan önce Türklerin ismi geçmiyorsa da Hun’ların ataları oldukları kesindir. 5.yy. da Avrupa ‘nın göbeğinde Atilla imparatorluğunu kurdular. İskitler ,nasıl tartışmasız Türk ise Uygurlar ,Guzlar, Kumanlar, Kıpçaklar, Kırgızlar,Peçenekler de Türk’dürler. Türkler batıya aile ,aile ,boy boy göçtükleri gibi imparatorluk olarak da batıya kaydılar.
      Aynı eser sayfa 99da :batıya İran’dan göçen Türkler Müslüman olmuşlardır. Fakat önceden İslamlaşmış Türklere yakın ilgileri vardır.
      C.Cahen gibi bir profesör, İskitlerin dahi dahi Türk olduğunu tartışmasız kabul ettiğine göre miladi senelerden daha önce Rize dolaylarına Türlerin geldiği kesinlik kazanır.

      8)Müslüman Türkler azınlıklara hiçbir zaman dil ve din yönünden baskı yapmadıklarına göre yöremizde Türkleşmiş azınlık olamaz. Baskı olsaydı en önce İstanbul’daki azınlıklara yapılırdı,sonra eksik bir dil olan Laz’caya da yapılırdı.

      9)Baskı ile din değişikliğinin sağlandığını düşünürsek dahi Osmanlı Türkçesi öğretilirdi,halbuki yöre halkı da Uygur,Kıpçak,Kırgız ,Dede Korkut Türkçesi konuşuluyor. Bu dilleri içeren yüzlerce kelime sözlük bölümümüzde açıklanacaktır. Bu madde ,tek başına olsa bile malum iddiaları ret etmeğe yeter.
      10)folklorik yaşantı: Halkın çalgısı kemençe,davul ,tulumdur. Bu çalgılar tamamen Türk çalgılarıdırlar. Acaba iddia edildiği gibi dilinizi, dininizi değiştirdikten sonra bu çalgıları da muhakkak öğrenin diye baskı mı yapıldı?

      11)Hiçbir Ermeni’nin yada Rum’un tulum, kemençe çaldığı veya dininden döndüğü görülmemiştir.

      12) Yörede azınlıkların bidayette olduğu,Fakat sonradan usta olanların İstanbul’a ,olmayanların devlet yardımıyla istedikleri yerlere göçtükleri, boşalan araziye ,Osmanlının Türkmen gönderdiği vesikalara dayanan bir vakıadır.

      13)Lazlar ki, onlarında ataları Türk’tür. Komşuları Gürcülere Gürcü,Megrellere Megrel,Türklere de Türkçe konuşanlara da SU MEĞHI derler: üç yel,üç kol/üç ok manasını taşır. Yani bu deyim Türkçe konuşanların tümüne şamil olup,Oğuz boyunun Üç oklar grubunu bize gösteren en kuvvetli delildir. Lazlara da mı böyle söyleyin diye baskı yapıldı.?

      14)halk arasında yaşayan sülalelerin, kendilerine has ,evlere sahip oldukları ağaçlara,kazılan uruk simgeleri,işaretleri vardır.bu işaretlerin oğuzlarda olduğu herkesin malumudur.

      15)KOÇ HEYKELİ. Koç,koyun,teke heykelleri Türk Ata mezarlının bir simgesi olduğu tartışmasız ispatlanmıştır. Çamlı Hemşin’de bulunan Koç heykeli burada asırlarca evvel bir Türk Ulu Atasının varlığına ve buraların sahibi olduğuna dair en kuvvetli delildir.

      16)Rize dağlık toprağı İran Şahları için kontrolü zor bir bölge idi. Din yüzünden ,gördükleri yerde öldürmek istedikleri papazlar ve havariler buralarda kolayca saklanabiliyorlardı.İran –Bizans savaşların da bu yöreye kaymıştı. Kontrolü kolaylaştırmak istediklerini,aradıklarını kolayca bulabilmek için,İran şahları emrindeki Gürcü prensi Wacyan Bey’e talimatlar vererek,bu girift ormanları yaktırdılar.(Daron) Tarihinin yazarı olaylara bizzat şahit olmuştur.
      Rahip Gevond, İslam fetihlerini anlatırken :Hemşin’lilerin atalarının önce Göle dolaylarına yerleştiklerini,sonradan Acaristan ve Çoruh bölgesine inerek ,Çoruh’u karşıya geçtiklerini anlatır.Ayrıca ,din yüzünden İran’dan ayrılan bu Türk boyu insanlarının kuvvetli Hristiyan olan Bizans kralı VI.KONSTANTİN tarafından himaye edilerek şimdiki Hemşin toprağına yerleştirildiklerini kaydeder.(Hemşin toprağını mülk olarak Oymak beyi Hamam Beg e verdi) der. 4-5-6-7 y.y. yazılan Ermeni kaynakları Hemşin’lileri anlatırken ,Turani kökenli olduklarını belirtirler. Turani isimlerle anarlar, misal olarak ODA,VAÇE,VAHA gibi( Vica ismi Turani olup ,koç heykeline ait beyin ismi olabilir)

      Şu gerçeği de burada belirtelim İran’da milattan S. 450-451 senelerinde,Türk örf ,adet geleneklerine tamamen ters düşen MAZDEİZM dini hüküm sürüyordu.İran Türklerinde bu dine girmeleri şartını öne sürerek baskı yapmaya o zaman başlamıştı. Savaşlarda İran ordularının büyük çapta, istihkakını veren bu çalışkan Türkleri, taraflarında tutabilmeleri ancak din birliği ile olabilirdi. Bulgar Türkleri ve Oğuzlar İran’a elçilerini göndererek bağlılıklarını bildirmişlerdir. Ancak din değiştirmek zor du. Soğukluk yaratmıştı . Din bakımından Bizans daha yakın görünüyordu.6 yy. sonlarında Bizans İran savaşında Türkler Bizansa sıcak davranmışlardı. Bizans hakimieti 15 sene kadar sürmüş İran toparlanmış Bizansordularını Kadiköyekadar kovalamıştı
      6.ci Konstantin’nin toprağında yaşamak Türklere daha cazip gelmiş olabilir,zira din birliği o zamanlar çok mühimdi.

      17)hayvanlara verilen isimler; yayla kokar, orta Asya kokar. Bu isimlerden su içen hayvana‘çu oğul çu’ denmesi, Çu ırmağını hatırlatır, ‘Dağıstan diye konan isimler düşündürücüdür. Bütün inek isimleri Türkçe’dir. Artan gül, nazar gül, çiçek, yazmalı, yaşar gül, süslü, gelincik, ay doğan ,kara kız.
      Öküz isimleri: Yağuz ,(Türklerde bir tanrı), Paşalı, Aydın, Altın, Dalyan, Duman, Şirin, Cevahir, Kaçkar (alnı beyazlara)konur.
      Dağıstan diye Rize’de bir yer olmadığına göre bu isim zamanımıza kadar Kars’ın doğusundaki Dağıstan’ı yad etmek, anmak için konmuş olup, oradan göçerek şimdiki Hemşin toprağına yerleştiğine dair bir delil, ipucudur.

      18)Kapı Menteşeleri Eski binalarda, yayla evlerinde, değirmenlerde, kurt ve koçbaşlarına rastlanır. Bütün bu saydıklarımız Türklere ait olup başka hiçbir milletçe sahiplenemezler...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      LAZ'CA AYRI BİR DİL

      LAZ LİSANI YAKIN AKRABASI OLAN YAKIN AKRABASI OLAN MEGREL LİSANI YANINDA AZ ÇOK FARKLILIKLAR GÖSTERMEKTEDİRLER.

      LAZ CA NIN 3 LEHÇESİ VAR ;
      1) ATİNURİ, 2) VİTSUR-ARKABULİ, 3) HOPA DIR...
      HOPURİ LEHÇESİNİN HARAKET NOKTASI (ÇHALURİ) DİR.
      VİTSUR-ARKABULİ LEHÇESİNİN OLUŞUMU İSE BU İKİ BÖLGENİN KARIŞIMINDAN MEYDANA GELMİŞTİR.

      LAZLAR AYRI Bİ DİLE SAHİPTİR.BU DİL GÜRCÜ DİLİNİN BİR DİYALEĞİDİR.
      LAZLARINDA BÖLGEDE YAŞAYAN GÜRCÜLER VE ABHAZLAR GİBİ TÜRKÇE DIŞINDA AYRI Bİ DİLLERİ VARDI.
      ALFABESİ OLAN KENDİNE ÖZGÜ DİLBİLİMKURALLARI OLAN BİR DİL.
      DİLBİLİMCİLER ; LAZCANIN MEGREL VE GÜRCÜCEYE YAKIN OLDUĞUNU SÖYLERLER....
      LAZ ALFABESİ 35 HARFTEN OLUŞU. LAZCAYA "LAZURİ NENA" DENİR.
      KARVELİA VEYA GÜNAY KAFKASYA DİLLERİNDEN ZAN YADA KOLKİAN KOLUNUN MİNGRELİ GRUBU İLE BİRLİKTE SAYILIR....(BU HASAN ŞİŞMAN'A)

      ÖRENEĞİN "YUMURTA"

      LAZCA : MARKVALİ
      MEGRELCEDE : KVERTSHİ
      GÜRCÜCEDE : KVERTSHİ

      SAHİLDEN GONİODAN TRABZONA KADAR UZANAN KIYIBOYU LAZCA KONUŞUR.BAZI YÖRELERDE OSMANLI ETKİSİ İLE ÜSLUP BOZULMUŞTUR.FORTUNA VADİSİNDE KONUŞULAN LAZCA EN BOZULMAMIŞ LAZCA DIR.
      OSMANLI LİSANI LAZCA ÜZERİNDE AĞIR Bİ ETKİ YAPMIŞTIR.

      BUGÜN LAZCAYI TÜRKÇENİN YARDIMI OLMAKSIZIN KONUŞABİLMEK HEMEN HEMEN OLANAKSIZDIR.TÜRKÇE'NİN DIŞINDA YUNANCADA LAZCA ÜZERİNDE ETKİ YAPMIŞTIR.

      KARADENİZDE HER KÖYDE FARKLI LAZCA KONUŞULUR.

      BUGÜNKÜ TÜRKİYEDE YAKLAŞIK 240.000 LAZ YAŞAMAKTADIR ...
      BU NUFÜS İÇERİSİNDE LAZCA KONUŞANLARIN SAYISI DA 16.000 Nİ GEÇMEMEKTEDİR ...

      OSMANLI DENİZ ASKERLERİNİN DÖRTTE ÜÇÜNÜ LAZLAR OLUŞTURUR...

      LAZ LARIN YAŞIDIĞI YERLEŞİM YERLERİ ;
      TRABZON (TRAMTRA), RİZE (RİZİNİ), MAPAVRE, PAZAR (ATİNA), SÜRMENE, VİTSE, HOPA VE BUNA BAĞLI KÖYLER...


      BİZ GÜRCÜLERDEN FARKLIYIZ ONLARLA YAKINDAN UZAKTAN ALAKAMIZ YOK...
      Hak(cc) kuluna eyler nazar
      Dört kalıptan Adem dizer
      Kalleş gelmiş CUMHURİYETİ bozar
      ATAM sana haber olsun

      ENELHAK

      BENDE HEMŞİNLİYİM

      HASAN KARDEŞİM GÜZEL BİR KONUYA DEĞİNMİŞSİN. BEN BİR HEMŞİNLİYİM YANİ HOPA HEMŞİNLİSİYİM DÜZCE AKÇAKOCA HEMŞİN KÖYÜNDE DOĞDUM. EVET BAZI KESİM DİL BİLEN HEMŞİNLİLERİN ERMENİ KÖKENLİ OLDUKLARINI SAVUNURLAR AMA DEĞİL BİZ HEMŞİNLİLER OĞUZ TÜRKLERİNE DAYANIRIZ SADECE ERMRNİLERLE AYNI BÖLGEDE YAŞADIĞIMIZ İÇİN ONLARIN ŞİVESİNİ ALMIŞIZ. BENDE DİL BİLEN BİR HEMŞİNLİ OLARAK BANADA OKULDA ARKADAŞLARIM ŞAKASINADA OLSA ERMENİ DERLERDİ HALA GÖRÜŞTÜĞÜM BAZI ARKADAŞLARIM HALA TAKILIR BANA VE BENİM OTURDUĞUM SİTEDE ERMENİ BİR ABİM VAR BİZ ONUNLA RAHATLIKLA KONUŞABİLİYORUZ BAZI KELİMELERDE FARKLILIK VAR AMA GENELDE KELİMELER AYNI HEMEM HEMEM YANİ BİZ HEMŞİNLİLER ERMENİ DEĞİL SADECE ONLARIN ŞİVESİNİ ALMIŞIZ
      DAR ŞANLI BAYRAĞIMA BU GÖKYÜZÜ
      Selamlar,
      Betkesta kardeşim çok güzel değinmiş olaya ve gerçek bir bölge insanı olarak gerçekleri kendi bahçesinden izah etmiş .
      Şahsen söylediği konuya ben de katılıyorum ve geçen yıl bır anımı anlatarak olaya haklılık kazandıracağım.
      Hopa da görev yapan bir Yüzbaşı ile tanıştım ve beraber yolculuk yaptık,kendisine bende Hemşinliyim deyince bana Hemşince Biliyor mUsun dedi?
      Ben bilmediğimi ve Biz Hemşinliler ve Çamlıhemşinlilerin de bilmediğini söyledim ,orda konuşulan dili neden bilmediğimizi merak ettiğimi veya Konuşulan dilin ermenicenin bir değişik şekli olduğunun söylendiğini anlattım.
      Konuyu bildiğini ve benide hopaya davet edarek anlattı,aslında Betkestanın anlatıklarını aşağı yukarı anlattı ve Dilin Türkçe dil gruplarından geldiğini söyledi.
      Sanırım iyi bir bilimsel araştırma tüm gerçekleri ortaya çıkaracaktır.
      Selamlar.

      Hürriyet'te çıkan bir habere yorum ...

      Gündem

      31 August 2007
      Müslüman Ermeniler olduğunu biliyoruz

      Sefa KAPLAN

      Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamayı "garipsediğini" belirterek, "İnsanların soyunun sopunun irdelendiği, dini aidiyetinin sorgulandığı ortamlardan ürkmemek mümkün mü" diye sordu. Halaçoğlu’nun sözünü ettiği listeler konusunda bilgisi olmadığını belirten Mesrob II, "Ama Adıyaman, Tunceli ve Karadeniz Bölgesi’nde (Hemşinliler) Müslüman Ermeniler’in bulunduğunu bilmeyen yok" dedi.

      Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II, Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamaların tüm Ermenileri teröristmiş gibi gösterdiğini belirterek, "Gerek Osmanlı İmparatorluğu’na gerekse Türkiye Cumhuriyeti’ne bu kadar emek vermiş bir cemaatin bunu hak etmediğini düşünüyorum. Sayın Halaçoğlu’nun elinde gerçekten listeler mevcutsa bunları açıklamalıdır" dedi. Mesrob II, yaşanan son gelişmelerle ilgili sorularımızı şöyle cevaplandırdı:

      TTK Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

      - Doğrusu garipsedim.

      Bu açıklama cemaatte herhangi bir tedirginlik yarattı mı?

      - İnsanların soyunun sopunun irdelendiği, dini aidiyetinin sorgulandığı ortamlardan ürkmememek mümkün mü?

      Tehcir sırasında Müslüman olan Ermenilerle ilgili elinizde herhangi bir kayıt, belge veya bilgi var mı?

      - Bu konuda Patrikliğimizde herhangi bir bilgi mevcut değil. Ancak Adıyaman, Tunceli ve Karadeniz Bölgesi’nde (Hemşinliler) Müslüman Ermeniler’in bulunduğunu bilmeyen yok.

      Prof. Halaçoğlu, gelen tepkiler üzerine, sizinle dost olduğunu belirtmek gereğini hissetti. Dostluğunuz, bu açıklamaları mazur gosterir mi?

      - Dostluğun bu ırkçı açıklamalarla ne ilgisi olabilir?

      Ermeni cemaatinden bazı isimler bir bildiri yayımlayarak, Prof. Halaçoğlu’ndan elindeki listeyi açıklamasını istediler. Sizin de boyle bir talebiniz var mı?

      - Sayın Halaçoğlu’nun beyanlarında tüm Ermeniler teröristmiş gibi bir izlenim doğuyor. Gerek Osmanlı İmparatorluğu’na gerekse Turkiye Cumhuriyeti’ne bu kadar emek vermiş bir cemaatin bunu hak etmediğini düşünüyorum. Sayın Halaçoğlu’nun elinde gerçekten listeler mevcutsa bunları açıklamalı.

      ADL’nin (Anti-Defamation League / İnkarla Mücadele Birliği) 1915’i ’soykırım’ olarak tanıması sizin için sürpriz oldu mu?

      - Oldu, çünkü Museviler genelde sadece kendi başlarına böyle bir olayın geldiğini diretir ve başka olayları tanımama eğilimini gosterirler.

      Bu tanıma, Ermeni-Yahudi ve Türkiye ilişkilerine nasıl etkileyecektir?

      - Umarım etkilemez. Kudüs’te çok köklü bir Patrikliğimiz vardır.

      Bu tanıma, ABD Kongresi’nde bekleyen Ermeni soykırımı tasarısının kaderini değiştirir mi?

      - Böyle bir tasarının geçmeyeceğini umuyorum. Bu, Türk-Ermeni ilişkilerini çıkmaza sokar.

      hurriyet.com.tr



      Hemşin ve Hemşinli'le üzerine :

      Merhaba,
      Yöremizde daha önce yaşayan Ermeni'lerin ( ki bunlar İran- Hamadan'dan gelirken Ermeni'leşen Art-Parsak halkıdır kimi yazarlara göre yani "Hay" değildir; sonradan Ermenileştirilmiş'tir) gitmeyen bir kısmının din değiştirdiği söylenir durur.

      Çayeli Lazlakar yaylamız gibi kimi yaylaları da "köy olarak" kullanmıştır Ermeniler ama biz (sonradan gelen Kıpçak aileleri ) bu yaylaları 3-5 köy ortak "yayla olarak" kullanıyoruz. Hemşin'i kuranların kimine göre Ermeni kimine göre İranlı bir bey olduğu söyleniyor ( hatta Ermenistan tarafından gelen bir halkın Hamam (-şen) beyden önce Kaçkar'larda yaşadığı söyleniyor) ; zira tulum-puşi-kuşak-koç koyun başlı kapı menteşeleri ve altı köşeli yıldızların Ermenilik'ten çok İran tarafıyla ilgisi var tabi ki Ermeni'lerin reddi anlamında gelemez ama Ermenileşen halklar geldiği gibi Hemşin Yöresi'ne Kıpçak ve diğer anadolu aileleri de gelmiştir.

      Belki bunlar bir zaman beraber yaşadılar, kız alıp verdiler bu da doğru olabilir ama üstü kapalı tüm Hemşinli'lerin Ermeni dönmesi ( veya zorla müslümanlaştırıldığı ) olduğu iddiaları zannımca "kimlik krizi" üretmeye yönelik, güncel emperyalist-siyasi-provakatif-stratejik-ırkçı- yayılmacı bir söylemdir ve bu söylemi insani duruşumuz gereği olarak reddediyoruz. Uzmanlarınca tarafsız ve tüm ayrıntılarıyla kullanılması-açıklanması gereken tarihi kavramların ulu orta kullanılmalarının yanlışlığını anlamamız gerekiyor.
      Ekteki dosyayı okumanızı öneririm.

      Selamla...



      H.Ş.
      Resimler
      • kurt baslý mentese.jpg

        27.17 kB, 0×0, 2,526 defa görüntülendi
      Dosyalar
      " akıl ve gönül ; insan ...

      CVP: Hürriyet'te çıkan bir habere yorum ...

      Yazar: hasansisman Tarih: 03.09.2007 Saat: 17:38

      TTK Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
      - Doğrusu garipsedim.
      Bu açıklama cemaatte herhangi bir tedirginlik yarattı mı?
      - İnsanların soyunun sopunun irdelendiği, dini aidiyetinin sorgulandığı ortamlardan ürkmememek mümkün mü?


      Yukarıda Sefa Kaplaan'ın Mesrop 2 ile yapılan mülakatından önemli 2 soru ve cavap üzerine konuşacağım ki kardeeşlerimiz Merop 2'nin nasıl da diaspora ağzı ile konuştuğunu görsünler.

      Bu ülkede dönmeler ile ilgili uzun yılalrdır devam eden tartışmalar vardır. Özellikel Sabataistler konusunda onlarca kitap yazılarak yedi cedleri ortalığa saçıldı. Buna Ermeni Azınlıktan en ufak bir tepki gelmedi.
      28 Şubat'ıun hızlı günlerinde ABD Rockweller Vakfınca OF-Çaykara-Hopa arasında 45 bin kan örneği alındı. Sebep olarak "Karedeniz'de genetik hastalıkların tespiti" denildi ama sonuç bir başka şekilde açıklandı. O açıklama aynen şöyle idi.
      "Adı heçen bölgeden alınan kan örnekleri sonucu bu bölgede yaşayan insanların %bilmem kaç Tür ırkından değildir"
      Mesrob Efendinin ve Ermeni azınlığın buna da sesi çıkmadı.
      Ancak Halaçoğlu Kripto Ermenilerden (Kürt ve Alevi bilinen Ermenilerden) bahsedilince ortalığı ayağa kaldırıyorlar.
      Neymiş!
      Ermenileri deşifre etmişiz.
      Peki "Ben Türküm diyen insanlardan kan örnekleri alınarak Ermeni, Rum devşirmeye çalışmak evrensel hukuka göre suç değil mi?
      Mesrop Efendi diasporanın kuçağında adeta vatandaşı olduğu devletine savaş açmış. Yetkileri bölge Kaymakamının verdiği izin ile sınırlı olan ve bu durum Lozan'da onaylanan azınlık hakları ortada dururken adeta Bizans Ekümenliğine soyunuyor.
      Tabi ki o kendi başına bir şey yapmıyor. Teyleryan ile başlayan bir terör saldırısının sonraki aşamalarının takipçiliğini yapıyor.
      Bütün amaç 4T'nin 4. aşamasını gerçekleştirmektir.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...