Bir milletin devlet kurma ve yönetmedeki yeteneği, hiç şüphesiz, o milletin kendine özgü değerleri ile yakından ilgilidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkler'in tarih boyunca kurmuş oldukları büyük devletlerin çokluğu, Türk Milleti'nin teşkilatçılığının bir göstergesidir.
Tarihte eşine ender rastlanır bu başarıyı tam anlamıyla kavrayabilmek için Türk Milleti'nin medeniyet ve kültürünü, üstün ahlakını, vatan ve millet anlayışını, idari ve askeri yapılanmasını iyi tanımak gereklidir.
Türk Milleti sadece kendisi için değil, aynı zamanda hakimiyeti altındaki tüm milletler için Türk'e yakışır bir şekilde hareket etmiştir. Osmanlı Devleti'nin üç kıtaya yayılmış sınırları üzerinde, onlarca milleti yüzyıllar boyu barış içinde birarada tutmasının özünde Türk'ün yüksek seciyesi yatar.
Herşeyden önce, Türkler'de kan bağına dayanan asillik, aralarında uçurumlar bulunan kast veya sınıflar yoktur. Türkler'de millet devletin, devlet de milletin hizmetindedir.
Osmanlılar'da millet kavramı yalnızca Türkler'i değil, devlet içindeki tüm insanları kapsayan bir anlayışın ifadesidir. Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözü ve "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlara ve burada yaşayanlara Türk denir" tanımlaması da, bütünleştirici bir anlayışın ifadesidir.
İlerleyen sayfalarda Türk'ün yüksek karakteri tarihten örneklerle gözler önüne serilecektir. Yabancı gözüyle Türk'ün seciyesine özel bir yer ayrılacaktır. İster dost olsun ister düşman, herkesin ittifakla kabul ettiği bu üstün seciye detaylarıyla ele alınacaktır.
TÜRKLER'DE ASKERLİK
Türk orduları tarih boyunca tüm milletlere örnek olmuştur. Düşmanlarına korku, dostlarına ise güven vesilesi olan Türk askeri bugün de üstün vasıflarıyla tüm dünyaya örnektir.
Türkler'in ön plana çıkmış meziyetlerinden biri doğuştan asker olmalarıdır. Türk askeri cesur, fedakar ve itaatkardır. Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanmıştır. Askerlik, Türkler'de milli bir görev olmuştur. Türkler'in mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları tüm dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Arap düşünür Cahiz, "Türk'e karşı hiçbir şey duramaz. Hiçbir kimse onu, yutulacak bir lokma olarak kabul edemez"43 diyerek Türk ordularının üstünlüğüne işaret etmiştir.
Kanuni devrinde 7 yıl boyunca (1555-1562) Avusturya sefiri olarak İstanbul'da bulunan Ogier Ghiselin de Busbecq, Türkler'in askeri yönünden şöyle söz eder:
"Türkler, sefer esnasında sabırlı, tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak, biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi, kendilerine has zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, intizam, disiplin, kanaatkarlık ve uyanıklık var."44
Türk devletlerinin kuruluş ve gelişmelerinde askeri teşkilatlanmanın önemi inkar edilemez. Tarih boyunca Türk orduları diğer tüm milletlerin hem imrendikleri hem de korktukları, çekindikleri bir güç olmuştur. Türk askeri, düşmanlarına korku dostlarına ise büyük güven vermiştir. Bu güven İmam-ı Azam tarafından "Kılıç, Türkler'in elinde bulunduğu sürece senin dinine zeval yoktur"45 şeklinde dile getirilmiştir. Bu sözle İmam-ı Azam, Türk askeri yeryüzünde bulunduğu sürece İslam dinine kimsenin zarar veremeyeceğine işaret etmiştir.
Türk ordusu teşkilatlanma ve savaş düzeni açısından kendine has özelliklere sahip olmuş; diğer devletler için bir model teşkil etmiştir. Atı bir savaş aracı olarak ilk kez kullanan Türkler, bu sayede büyük bir hız ve manevra kabiliyeti elde etmişler, kısa zamanda geniş coğrafyalara hakim olmayı başarabilmişlerdir. Eski Türk silahları da ordunun hareket kabiliyetine uygun olarak hafif ve etkili silahlardan oluşmuştur. Türkler, at üzerinde hareket halindeyken bile silahlarını büyük bir ustalıkla kullanmışlardır.
Türk silahları çeşit ve nitelik bakımından zaman içerisinde gelişip çoğalmıştır. Bununla birlikte askeri teşkilat ve savaş taktiği, temel özelliklerini bütün Türk toplumlarında muhafaza etmiştir. Merkez, sağ ve sol kollardan oluşan ordu, savaş düzeninde kendine özgü taktiklere başvurarak, kendinden daha büyük orduları dahi bozguna uğratmayı bilmiştir. Düşmanın imhası ile kesin sonuç alınan bu savaş taktiği "bozkır taktiği", "turan taktiği" ve "bozkurt taktiği" gibi çeşitli isimlerle tarihe geçmiştir. Bu taktik, sahte ricat (geri çekilme) ile düşman ordusunu merkezden uzaklaştırıp pusuya düşürmek, ordunun sağ ve sol kolları ile bir hilal içerisine alarak imha etmek esasına dayanmıştır. Dandanakan Savaşı'nda, Malazgirt Meydan Muharebesi'nde, Mohaç'ta ve hatta Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bu yöntem başarıyla uygulanmıştır.
Türkler'de bir devletin yıkılmasının ardından kurulan devlet hemen hemen aynı askeri teşkilatı devam ettirmiştir. Eski Türkler'de sivil veya asker diye bir ayırım yapılmamıştır. Tanınmış kültür tarihçimiz Bahattin Ögel, Türkler'de "halk ordu, ordu da halktır" diyerek konuyu özetlemiştir. Yani ordu ile halk iç içe girmiştir. Bir bölgeye sefer yapılacağı zaman sadece eli silah tutan kişiler değil, onların aileleri de sefere katılmışlardır. Fethedilen bölgeleri asla talan etmemişler; oralarda yerleşerek Türk-İslam kültür ve ahlakını yaymışlardır.
Türkler'de şehitlik ve gazilik mertebeleri kutsaldır; Allah yolunda, din, vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenler "şehit", sağ kalanlar "gazi" olarak adlandırılırlar. Yakın tarihimizdeki Kurtuluş Savaşı "ölürsem şehit, kalırsam gazi" inancıyla kazanılmıştır. Bu ölüm-kalım savaşındaki zaferimiz, Türk askerlik ruhunun ölmediğini ve ölmeyeceğini bir kere daha tüm dünyaya göstermiştir.
Allah Kuran ayetlerinde peygamberlerin ve onlarla birlikte inkar edenlere karşı mücadele eden Müslümanların güçlü karakterlerini ve hiçbir zorluk karşısında yılmayan üstün ahlaklarını örnek vermektedir. İşte Türk devletlerinin üstün askeri gücü ve kahraman karakteri de salih Müslümanların ayetlerde bildirilen üstün karakterleriyle çok büyük benzerlikler göstermektedir. Bunun nedeni Türkler'in sahip oldukları İslam ahlakıdır. Allah Al-i İmran Suresi'nde iman edenlerin güçlü ve cesur karakterlerini şu şekilde tarif eder:
Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever. Onların söyledikleri: "Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et" demelerinden başka bir şey değildi. (Al-i İmran Suresi, 146-147)
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
Tarihte eşine ender rastlanır bu başarıyı tam anlamıyla kavrayabilmek için Türk Milleti'nin medeniyet ve kültürünü, üstün ahlakını, vatan ve millet anlayışını, idari ve askeri yapılanmasını iyi tanımak gereklidir.
Türk Milleti sadece kendisi için değil, aynı zamanda hakimiyeti altındaki tüm milletler için Türk'e yakışır bir şekilde hareket etmiştir. Osmanlı Devleti'nin üç kıtaya yayılmış sınırları üzerinde, onlarca milleti yüzyıllar boyu barış içinde birarada tutmasının özünde Türk'ün yüksek seciyesi yatar.
Herşeyden önce, Türkler'de kan bağına dayanan asillik, aralarında uçurumlar bulunan kast veya sınıflar yoktur. Türkler'de millet devletin, devlet de milletin hizmetindedir.
Osmanlılar'da millet kavramı yalnızca Türkler'i değil, devlet içindeki tüm insanları kapsayan bir anlayışın ifadesidir. Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözü ve "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlara ve burada yaşayanlara Türk denir" tanımlaması da, bütünleştirici bir anlayışın ifadesidir.
İlerleyen sayfalarda Türk'ün yüksek karakteri tarihten örneklerle gözler önüne serilecektir. Yabancı gözüyle Türk'ün seciyesine özel bir yer ayrılacaktır. İster dost olsun ister düşman, herkesin ittifakla kabul ettiği bu üstün seciye detaylarıyla ele alınacaktır.
TÜRKLER'DE ASKERLİK
Türk orduları tarih boyunca tüm milletlere örnek olmuştur. Düşmanlarına korku, dostlarına ise güven vesilesi olan Türk askeri bugün de üstün vasıflarıyla tüm dünyaya örnektir.
Türkler'in ön plana çıkmış meziyetlerinden biri doğuştan asker olmalarıdır. Türk askeri cesur, fedakar ve itaatkardır. Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanmıştır. Askerlik, Türkler'de milli bir görev olmuştur. Türkler'in mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları tüm dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Arap düşünür Cahiz, "Türk'e karşı hiçbir şey duramaz. Hiçbir kimse onu, yutulacak bir lokma olarak kabul edemez"43 diyerek Türk ordularının üstünlüğüne işaret etmiştir.
Kanuni devrinde 7 yıl boyunca (1555-1562) Avusturya sefiri olarak İstanbul'da bulunan Ogier Ghiselin de Busbecq, Türkler'in askeri yönünden şöyle söz eder:
"Türkler, sefer esnasında sabırlı, tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak, biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi, kendilerine has zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, intizam, disiplin, kanaatkarlık ve uyanıklık var."44
Türk devletlerinin kuruluş ve gelişmelerinde askeri teşkilatlanmanın önemi inkar edilemez. Tarih boyunca Türk orduları diğer tüm milletlerin hem imrendikleri hem de korktukları, çekindikleri bir güç olmuştur. Türk askeri, düşmanlarına korku dostlarına ise büyük güven vermiştir. Bu güven İmam-ı Azam tarafından "Kılıç, Türkler'in elinde bulunduğu sürece senin dinine zeval yoktur"45 şeklinde dile getirilmiştir. Bu sözle İmam-ı Azam, Türk askeri yeryüzünde bulunduğu sürece İslam dinine kimsenin zarar veremeyeceğine işaret etmiştir.
Türk ordusu teşkilatlanma ve savaş düzeni açısından kendine has özelliklere sahip olmuş; diğer devletler için bir model teşkil etmiştir. Atı bir savaş aracı olarak ilk kez kullanan Türkler, bu sayede büyük bir hız ve manevra kabiliyeti elde etmişler, kısa zamanda geniş coğrafyalara hakim olmayı başarabilmişlerdir. Eski Türk silahları da ordunun hareket kabiliyetine uygun olarak hafif ve etkili silahlardan oluşmuştur. Türkler, at üzerinde hareket halindeyken bile silahlarını büyük bir ustalıkla kullanmışlardır.
Türk silahları çeşit ve nitelik bakımından zaman içerisinde gelişip çoğalmıştır. Bununla birlikte askeri teşkilat ve savaş taktiği, temel özelliklerini bütün Türk toplumlarında muhafaza etmiştir. Merkez, sağ ve sol kollardan oluşan ordu, savaş düzeninde kendine özgü taktiklere başvurarak, kendinden daha büyük orduları dahi bozguna uğratmayı bilmiştir. Düşmanın imhası ile kesin sonuç alınan bu savaş taktiği "bozkır taktiği", "turan taktiği" ve "bozkurt taktiği" gibi çeşitli isimlerle tarihe geçmiştir. Bu taktik, sahte ricat (geri çekilme) ile düşman ordusunu merkezden uzaklaştırıp pusuya düşürmek, ordunun sağ ve sol kolları ile bir hilal içerisine alarak imha etmek esasına dayanmıştır. Dandanakan Savaşı'nda, Malazgirt Meydan Muharebesi'nde, Mohaç'ta ve hatta Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bu yöntem başarıyla uygulanmıştır.
Türkler'de bir devletin yıkılmasının ardından kurulan devlet hemen hemen aynı askeri teşkilatı devam ettirmiştir. Eski Türkler'de sivil veya asker diye bir ayırım yapılmamıştır. Tanınmış kültür tarihçimiz Bahattin Ögel, Türkler'de "halk ordu, ordu da halktır" diyerek konuyu özetlemiştir. Yani ordu ile halk iç içe girmiştir. Bir bölgeye sefer yapılacağı zaman sadece eli silah tutan kişiler değil, onların aileleri de sefere katılmışlardır. Fethedilen bölgeleri asla talan etmemişler; oralarda yerleşerek Türk-İslam kültür ve ahlakını yaymışlardır.
Türkler'de şehitlik ve gazilik mertebeleri kutsaldır; Allah yolunda, din, vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenler "şehit", sağ kalanlar "gazi" olarak adlandırılırlar. Yakın tarihimizdeki Kurtuluş Savaşı "ölürsem şehit, kalırsam gazi" inancıyla kazanılmıştır. Bu ölüm-kalım savaşındaki zaferimiz, Türk askerlik ruhunun ölmediğini ve ölmeyeceğini bir kere daha tüm dünyaya göstermiştir.
Allah Kuran ayetlerinde peygamberlerin ve onlarla birlikte inkar edenlere karşı mücadele eden Müslümanların güçlü karakterlerini ve hiçbir zorluk karşısında yılmayan üstün ahlaklarını örnek vermektedir. İşte Türk devletlerinin üstün askeri gücü ve kahraman karakteri de salih Müslümanların ayetlerde bildirilen üstün karakterleriyle çok büyük benzerlikler göstermektedir. Bunun nedeni Türkler'in sahip oldukları İslam ahlakıdır. Allah Al-i İmran Suresi'nde iman edenlerin güçlü ve cesur karakterlerini şu şekilde tarif eder:
Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever. Onların söyledikleri: "Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et" demelerinden başka bir şey değildi. (Al-i İmran Suresi, 146-147)
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
"Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.
Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.
Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.
Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."
Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.
Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.
Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."