Atatürk Belgeseli

      Demokrasi ve Hürriyet

      --------------------------------------------------------------------------------

      Unutulmamalıdır ki, milletin hâkimiyetini bir şahısta veyahut mahdut eşhasın elinde bulundurmakta menfaat bekleyen cahil ve gafil insanlar vardır.
      Ocak 1923

      Bizim dünya nazarında en büyük kuvvet ve kudretimiz, yeni şekil ve mahiyetimizdir.
      1922

      Korku üzerine hâkimiyet bina edilemez. Toplara istinad eden hâkimiyet pâyidar olmaz. Böyle bir hâkimiyet ve diktatörlük ancak ihtilâl zuhurunda muvakkat bir zaman için lâzım olur.
      Mart 1930

      Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasî bir fikre malik olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetlerine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz.
      1930

      Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabiî haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.
      1930

      Hürriyet, insanın, düşündüğünü ve dilediğini mutlak olarak yapabilmesidir.
      1930

      Bu tarif, hürriyet kelimesinin en geniş mânasıdır. İnsanlar, bu mânada hürriyete, hiçbir zaman sahip olamamışlardır ve olamazlar. Çünkü malûmdur ki insan, tabiatın mahlûkudur. Tabiatın kendisi dahi, mutlak hür değildir; kâinatın kanunlarına tabidir. Bu sebeple, insan ilk önce, tabiat içinde, tabiatın kanunlarına, şartlarına, sebeplerine, âmillerine bağlıdır. Meselâ, dünyaya gelmek veya gelmemek insanın elinde olmamıştır ve değildir. İnsan, dünyaya geldikten sonra da, daha ilk anda, tabiatın ve birçok mahlûkların zebunudur. Himaye edilmeye, beslenmeye, bakılmaya, büyütülmeye muhtaçtır.
      1930

      Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir.
      1906

      Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir.
      1906

      Hürriyetten doğan buhranlar ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir zaman fazla tazyikin temin ettiği sahte güvenlikten daha tehlikeli değildir.
      1930

      Hürriyet, Türk'ün hayatıdır.

      1930

      Asrî demokraside ferdî hürriyetler, hususî bir kıymet ve ehemmiyet almıştır; artık ferdî hürriyetlere devletin ve hiç kimsenin müdahalesi söz konusu değildir. Ancak, bu kadar yüksek ve kıymetli olan ferdî hürriyetin, medeni ve demokrat bir millette, neyi ifade ettiği, hürriyet kelimesinin mutlak surette, düşünülebilen mânasiyle anlaşılmaz. Söz konusu olan hürriyet toplumsal ve medeni insan hürriyetidir. Bu sebeple ferdî hürriyeti düşünürken, her ferdin ve nihayet bütün milletin müşterek menfaati ve devlet mevcudiyeti gözönünde bulundurulmak lâzımdır. Diğerinin hak ve hürriyeti ve milletin müşterek menfaati ferdî hürriyeti sınırlar.
      1930

      M.Kemal Atatürk
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      GERÇEK ATATÜRKÇÜLÜK

      Siz Türkiye'nin ve Türk ulusunun bütünlüğünü her türlü dış ve iç tehlikelere karşı koruyabiliyor musunuz? Her zaman bilimin gösterdiği yoldan gidebiliyor musunuz?
      Ulusal gelirin adil dağılmasını sağlayacak demokratik devrimleri, köklü bir düzen değişikliğini gerçekleştirerek zenginlerle fakirler arasındaki korkunç uçurumu kapatabiliyor musunuz?

      Ayrıcalıksız bir toplum yaratabiliyor musunuz?

      Amerika'ya ikili anlaşmalarla verilen ayrıcalıkları geri alabiliyor musunuz?

      Bütün dünya uluslarıyla dostluğa dayanan ve hiçbir devletin dümen suyunda gitmeyen bağımsız bir dış politika izleyebiliyor musunuz?

      "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesine bağlı kalabiliyor musunuz?

      Yurdumuzun ekonomisini IMF'nin ( Uluslararası Para Fonu ) ve diğer uluslararası finans kuruluşlarının güdümünden kurtarabiliyor ve ekonomik bağımsızlığı gerçekleştirebiliyor musunuz?

      Gerçek çok partili, çoğulcu, özgürlükçü, demokrasiyi benimsiyor ve onu tüm kurumlarıyla işler hale getirebiliyor musunuz?

      Emekçi sınıfların da tıpkı kapitalist sınıflar gibi örgütlenmesine ve demokratik yollarla iktidara gelmesine ve kendi düzenlerine kurmalarına razı olabiliyor musunuz?

      Her çeşit fikrin açık ve seçik tartışılmasını istiyor, fikirlere copla, silahla, kelepçeyle, zindanla değil, fikirle cevap verebiliyor musunuz?

      Ekonominin kilit noktalarını ve yeraltı servetlerini devletleştirebiliyor musunuz?

      Sosyal adalete en iyi şekilde gerçekleştirebiliyor musunuz?

      Bu yurdun insanlarını insan gibi yaşayabilecekleri bir gelire kavuşturabiliyor musunuz?

      Mali güce göre vergi alma ilkesini, yani çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alma ilkesini uygulamaya geçirebiliyor musunuz?

      Kırtasiyeciliği "Bugün git, yarın gel" i, tembelliği ortadan kaldırarak tıkır tıkır işleyen bir devlet mekanizması kurabiliyor musunuz?

      Bütün yurttaşlarımızın geleceğini - doğumlarından ölümlerine dek - güven altına alabiliyor musunuz?

      Herkese aynı fırsatı tanıyabiliyor, fırsat ve olanak eşitliğini ve yasa önünde eşitliği gerçekleştirebiliyor musunuz?

      Tüketime ve ezberciliğe dayanan eskimiş eğitim sistemi yerine çağımızın ve yurdumuzun gerçeklerine uygun, yaratıcı ve üretici yepyeni bir eğitim sistemi yaratabiliyor musunuz?

      Köklü bir toprak reformu yaparak ortaçağ artığı feodaliteleri, ağaları, beyleri, şeyhleri tarihe karıştırabiliyor musunuz?

      Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu "üvey evlat" olmaktan kurtarabiliyor musunuz?

      Cehalet ve sefalet isimli canavarları öldürebiliyor musunuz?

      Kooperatifçiliği geliştirerek üretici ve tüketicilerin aracı ve tefeciler tarafından sömürülmesini önleyebiliyor musunuz?

      Sanayileşmeye önem veriyor ve yurdun dört bir yanını fabrikalarla donatabiliyor musunuz?

      Kentleşme ve gecekondu sorunlarına bir çözüm yolu bulabiliyor musunuz?

      Her çeşit kaçakçılığı (silah, uyuşturucu, madde, gümrük, altın, vergi, döviz vb.), karaborsacılığı, vurgunu, soygunu, sömürüyü, torpili, rüşveti, yiyiciliği, nemelâzımcılığı, vurdumduymazcılığı önleyebiliyor musunuz?

      İşsizleri işe, ekmeksizleri ekmeğe, evsizleri eve, yolsuzları yola, susuzları suya, köprüsüzleri köprüye, okulsuzları okula, öğretmensizleri öğretmene, kitapsızları kitaba, deftersizleri deftere, kalemsizleri kaleme, kütüphanesizleri kütüphaneye, ışıksızları ışığa, ilaçsızları ilaca, doktorsuzları doktara, hastanesizleri hastaneye, arabasızları arabaya, tiyatrosuzları tiyatroya, sinamasızları sinemaya, televizyonsuzları televizyona, radyosuzları radyoya, telefonsuzları telefona kavuşturabiliyor musunuz?

      Ağasız, beysiz, şeyhsiz, kompradorsuz, aracısız, tefecisiz, vurguncusuz, soyguncusuz, sömürücüsüz bir Türkiye yaratabiliyor musunuz?

      İşte budur GERÇEK ATATÜRKÇÜLÜK...

      Gerisi masaldır, hikâyedir, lafebeliğidir...

      tekadamdevrimi.com

      ATATÜRK'ÜN SEVDİĞİ ŞARKILAR ve TÜRKÜLERDEN...

      KIRMIZI GÜLÜN ALI VAR

      KIRMIZI GÜLÜN ALI VAR
      HER GÜN AĞLASAM YERİ VAR
      BUGÜN BENİM EFKARIM VAR
      BU GÖNÜL ARZ EDER SENİ SENİ

      KIRMIZI GÜLÜ BUDARLAR
      ALTINA MECLİS KURARLAR
      GÜZELİ CANDAN SEVERLER
      BU GÖNÜL ARZ EDER SENİ SENİ

      KIRMIZI GÜLÜN BÜRÇEĞİ
      ÖNÜNDE OYNAR KÖÇEĞİ
      NEYLEYİM YARSIZ DÖŞEĞİ
      BU GÖNÜL ARZ EDER SENİ SENİ

      Makam : Hicaz - Rumeli Türküsü
      Usulü : Sofyan

      tekadamdevrimi.com
      Resimler
      • ATATÜRK.jpg

        47.19 kB, 0×0, 737 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      TÜRK KADINININ İLKLERİ

      Türk kadını, yasal haklarından çok önce kendi alanında ‘‘ilk’’lere imza atıyordu. Sanat ve bilim alanında çok büyük başarılar elde ediyor, birçok açıdan erkekleri geçiyordu.

      İşte Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ilk kadınlar:

      İlk alfabenin yazarı: Melahat Uğurkan
      İlk avukat: Süreyya Ağaoğlu
      İlk bakan: Prof.Dr. Türkân Akyol
      İlk başbakan: Prof.Dr. Tansu Çiller
      İlk belediye başkanı: Müfide İlhan
      İlk danıştay başkanı: Füruzan İkincioğulları
      İlk danıştay üyesi: Şükran Esmerer
      İlk diş hekimi: Ferdane Bozdoğan Erberk
      İlk doktor: Safiye Ali
      İlk eczacı: Rukiye Kanat Arran
      İlk emniyet müdürü: Feriha Sanerk
      İlk büyükelçi: Filiz Dinçmen
      İlk heykeltraş: Sabiha Bengütax
      İlk pilot: Sabiha Gökçen
      İlk hakim: Suat Berk
      İlk hemşire: Esma Deniz
      İlk hesap uzmanı: Müşerref Çallılar, Güzide Amark
      İlk hazine genel müdürü: Aysel Öymen
      İlk hukukçu: Beraat Zeki Üngör
      İlk jet pilotu: Leman Altınçekiç
      İlk karakol amiri: Nevlan Kulak
      İlk kaymakam: Özlem Bozkurt
      İlk kimyacı: Remziye Hisar
      İlk makinist: Seher Aytaç
      İlk milli eğitim müdürü: Güler Karakülah
      İlk dünya güzeli: Keriman Halis
      İlk milli maç hakemi: Lale Orta
      İlk muhtar: Gül Esin
      İlk müzeci: Seniha Sami
      İlk orman mühendisi: Binnaz Zehra Sert
      İlk otomobil yarışçısı: Samiye Markaya
      İlk petrol mühendisi: Halide U.Türktan
      İlk polis memuru: Betül Diker
      İlk opera sanatçısı: Semiha Berksoy
      İlk profesör: Dr.Fazıla Şevket Giz
      İlk radyo spikeri: Emel Gazimihal
      İlk savcı: Tüzünkan Koçhisaroğlu
      İlk sayıştay üyesi: Ferhunisa Etmen
      İlk senatör ve elçi: Adile Ayda
      İlk sendika başkanı: Dervişe Koç
      İlk subay: Ülkü Sema Toksöz
      İlk TBMM başvekili: Neriman Neftçi
      İlk vali: Lale Aytaman
      İlk Türkiye güzeli: Feriha Tevfik
      İlk TV spikeri: Nuran Devres
      İlk veteriner: Sabire Aydemir
      İlk yargıtay üyesi: Melahat Ruacan
      İlk yüksek mahkeme başkanı: Firdevs Menteşe
      İlk yüksek mimar: Münevver Gözeler
      İlk yüksek mühendis: Sabiha Ecebilge

      tekadamdevrimi.com

      ATATÜRK'ÜN SEVDİĞİ ŞARKILAR ve TÜRKÜLERDEN...

      ÇANAKKALE İÇİNDE

      ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI
      ANA BEN GİDİYOM DÜŞMANA KARŞI
      OF, SAĞOLSUN ANAM.
      ÇANAKKALE İÇİNDE BİR UZUN SERVİ
      KİMİMİZ NİŞANLI, KİMİMİZ EVLİ
      OF, SAĞOLSUN ANAM.
      ÇANAKKALE İÇİNDE VURDULAR BENİ
      ÖLMEDEN MEZARA KOYDULAR BENİ
      OF, SAĞOLSUN ANAM.
      ÇANAKKALE İÇİNDE BİR DOLU TESTİ
      ANNELER - BABALAR ÜMİDİ KESTİ
      OF, SAĞOLSUN ANAM.
      ARIBURNU'NDAN ÇIKTIK YAN BASA BASA
      HEP DÜŞMANLAR KAÇIYOR KAN KUSA KUSA
      OF, SAĞOLSUN ANAM.

      Derleyen: Muzaffer Sarısözen

      tekadamdevrimi.com
      Resimler
      • tekadamdevrimi_0050.jpg

        45.22 kB, 0×0, 1,280 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Çeşitli Görüşlerde Atatürkçülük ( Kemalizm )

      ATATÜRKÇÜLÜK (KEMALİZM); Türk Milleti'nin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin millet egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve ilmin rehberliğinde Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması amacıyla temel esasları yine Atatürk tarafından belirtilen devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel müesseselerine ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere ATATÜRKÇÜLÜK denir.
      ATATÜRKÇÜLÜK; emperyalizmin düşmanıdır, anti - emperyalisttir. Tam bağımsız Türkiye'den yanadır. Özgürlükçüdür. İnsan Hakları savunucusudur. Hertürlü terörün karşısındadır. Yobazların, Vurguncuların, Çıkarcıların düşmanıdır...
      ATATÜRKÇÜLÜK; yirminci yüzyılın yüz akı, ulusal direnişlerin temelindeki "tam bağımsızlık" harcıdır.
      ATATÜRKÇÜLÜK; ulusal bağımsızlık demektir, ulusal kurtuluş demektir, antiemperyalist bilinç demektir!
      ATATÜRKÇÜLÜK; aşırı sağa ve aşırı sola ödün vermeyen, kişi haysiyet ve onuruna inanan, ulusal, akılcı ve insancıl bir görüştür.
      ATATÜRKÇÜLÜK; Atatürk'ü bütün yönleriyle ve eserleriyle tanımak, sevmek, benimsemek, tanıtmaya ve sevdirmeye çalışmaktır. Başka bir ifadeyle Atatürk'ün ideolojisini, ülkü ve eserlerini eksiksiz öğrenip tam olarak gerçekleştirmek, yüceltmek ve aynı yoldan Türk Ulusu'nu Çağdaş Uygarlık Düzeyine ulaştırmak için bütün gücümüzle çalışmaktır, diyebiliriz.
      ATATÜRKÇÜLÜK; siyasi bir öğreti değil, bir dünya görüşüdür. Türkiye'nin ve Türk Ulusu'nun gerçeklerine, gereksinimlerine ve yeteneklerine en uygun gelen, denenmiş başarılı sonuçları alınan bir öğretidir.
      ATATÜRKÇÜLÜK; herhangi bir yabancı siyasal akım ya da ideoloji ile açıklanamaz. Atatürkçülük, Türk halkının ve Türk yurdunun tabiatından, tarihinden doğmuştur.
      ATATÜRKÇÜLÜK; Türkiye'nin gerçeklerinden doğmuş bir düşünce sistemidir. Türk Milleti'nin iradesiyle oluşmuş, tarihi bir gelişmenin ürünüdür. Atatürkçülük, herşeyden önce millete haklarını tanıma ve tanıtmadır; millet egemenliğinin ifadesidir. Atatürkçülük bir kurtuluştur, milletçe bağımsızlığa kavuşmadır. Atatürkçülük, modern bir toplum hayatı yaşama demektir.
      ATATÜRKÇÜLÜK; "halkçılık", "laiklik", "cumhuriyetçilik", "devrimcilik", "devletçilik" ve "milliyetçilik" olmanın ötesinde, değişen nesnel koşullar karşısında, bu ilkeler çerçevesinde sürekli tutumlar takınmaktır. Atatürkçülük, kesinlikle salt ileriye açık bir ideolojidir. Atatürkçülüğü yorumlarken bazı farklı noktalara varılabilmesi olasıdır. Ancak Atatürkçülük'te olmayan şey; "tutuculuk" ve "statükoculuk"tur. Atatürk'ün düşünceleri nesilden nesile aktarılacak bir put değil; yönlendirici bir dünya görüşü ve dünyanın dinamik bir yorumudur.
      Acaba günümüz "Atatürkçü"lerinden kaç tanesi 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal'i Samsun'da karşılamaya giderdi? Kaç tanesi O'nun peşinden Ankara'ya gelirdi? Ve acaba kaç tanesi Galata Köprüsü'nde müttefiklere alkış tutardı?...
      * * *
      "Yöneticilerin kişilikleri çoğu kez, siyasal düzenin niteliğine bağlıdır. Eğer bir toplum, ulusal kurtuluş savaşı yaşamışsa, bu toplumda yöneticilerin kişilikleri ulusal kurtuluş hamuru ile yoğrulmuş demektir. Bu kişilikler ulusal bilince dayanır. Her eylem, her davranış, bu ulusal bilinç ile şekillenir. Mustafa Kemal, bu tür kişilerin örneğidir. Mustafa Kemal'i Atatürk yapan bu ulusal onur ve bu ulusal bilinçtir. Bunun içindir ki, Mustafa Kemalcilik ulusal onur, Atatürkçülük ise ulusal bilinç demektir." ( Uğur MUMCU - Devrim, 16 Şubat 1971 )

      tekadamdevrimi.com
      Resimler
      • tekadamdevrimi_0085.jpg

        45.19 kB, 0×0, 2,119 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      BİR ASKERİN MEZARINA

      Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
      Beyaz taş var, onun altında bayraklar
      Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
      Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
      İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
      Asker yatıyor...
      Onun hâbı istirahate çekildiği şu
      Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
      Kadınlar dümü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar
      Nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
      Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
      Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak,
      Olunmuştur. İşte orası o kahramanı muhteremin
      Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
      Ona nâilini intizar olmuş!...
      Mustafa Kemal - Harbiye talebesi iken yazmıştır

      tekadamdevrimi.com

      BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ!

      1929 - 1939 yılları arasındaki on yılda dünya sanayi üretimi %19 artarken, Türkiye'de sanayi üretimi artışının %96'yı bulduğunu, Sovyetler Birliği ve Japonya dışında hiçbir ülkede, bu alanda Türkiye'den daha hızlı bir büyüme sağlayamadığını...
      (Porf. Dr. Suna Kili , Atatürk Devrimi - Bir Çağdaşlaşma Modeli, S. 263 - 264.)


      Hitler dönemi Almanya ve Avusturya'sını terkeden 142 bilim adamının Batı'nın gelişmiş ve varlıklı ülkeleri dururken, Türkiye'ye gelmeyi tercih ettiklerini...


      Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra - resmi ya da özel - hiçbir dış geziye çıkmadığı halde, dünyanın birçok önde gelen devlet adamının, yoksul ve geri kalmış bir ülkenin devlet başkanını ziyaret etmek için adeta sıraya girdiklerini...


      1920'lerde "eski dünya"da Avrupalı olmayan ve bağımsız kalabilmiş sadece dört ülke bulunduğunu. Ama Türkiye dışında kalan Çin, Habeşistan (Etiyopya) ve İran'ın zamanla istilaya uğradığını. Mussolini'nin bir demeci, bu ortamda Türkiye'de tedirginlik yaratmıştı. Bunun üzerine Mussolini'nin, Türk Büyükelçisi'ne hemen şu mesajı vermek gereğini duyduğunu: Türkiye bu kapsamın dışındadır. Çünkü bir Avrupa ülkesidir." dediğini....( 60 yıl öncesinin faşist İtalyan diktatörünün bile bu düzeltmeyi yapmak gereğini duyduğu koşullarda, acaba niçin bugünkünden daha Avrupalı sayılıyordu?..Çok ilginç değil mi?)


      Atatürk'ün doğumunun 100. yılında, UNESCO'nun 156 ülkenin ortak imzasıyla aldığı kararda O'nun için: "Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı" dediğini...


      Cumhurbaşkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal'in, milletvekili adayı olarak seçime katılabilmek için, "mareşal" sıfatıyla ordudan emekliliğini istediğini, fakat emekli olabilmesi için "Türkiye Cumhurbaşkanı" sıfatıyla, kendi emeklilik kararnamesini imzaladığını...


      Şubat 1920'de, müttefikler arası Londra toplantısında, Lord Curzon'un; "Ermenistan mandası altında bir Lazistan kurulmasını..." önerdiğini....


      Ocak 1993'te katledilen Uğur Mumcu'nun, Muammer Aksoy cinayeti ile ilgili olarak "Ey devletin etkili ve yetkilileri, bu konuyu bir değil, bin kez düşünün. İş işten geçtikten sonra pişmanlığın hiçkimseye yararı olmaz. Başta sizlere!" dediğini...


      Dünya Bankası Başkanı Eugene R. Blok'un ( Aynı görevini sürdürüp sürdürmediğini bilmiyorum) "Bizim dış ülkeler yardım programımız, Amerikan özel teşebbüslerinin yararınadır..." dediğini...


      Döneminin ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Richard BURT'un, M. Ali Birand ile yaptığı bir söyleşide "Bir tek Amerikan askerini Türkiye'de tutmak bize yılda 90 bin dolara mal oluyor. Oysa bir Türk askerinin Türk Hükümeti'ne maliyeti yılda 6 bin dolar..." dediğini...


      Sisav'ın 1982'de düzenlediği "1980'lerde NATO" konulu bir toplantıda konuşan, ABD'li ünlü stratejist Prof. Wohlstetter'in "Türkiye'yi Türklere bayıldığımız için değil, son tahlilde Batı'nın petrolünü koruduğu için güçlendirmeliyiz..." dediğini...


      Kimyasal veya biyolojik silahlarla yapılacak bir savaşta, gazmaskesi olmadığı için Türkiye'de hiçkimsenin sağ kalamayacağını...


      Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat" adlı romanında "Sonra kasaba alanında bir dolanır, Atatürk heykeline sıçan güvercinleri ayıplar." Ayrıca, "...Duvardaki çerçeveli fotoğrafından, Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu." Ayrıca "...Atatürk'ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu..." dediğini...


      Osmanlı İmparatorluğu'nun altıyüz yıllık tarihinde 215 sadrazamdan; 111'inin Türk, 33'ünün Arnavut, 24'ünün Çerkez, 20'sinin Slav, 5'inin Rum, 3'ünün Arap, 2'sinin Latin, 2'sinin Ermeni, 15'inin ise devşirme olmakla birlikte soyunun bilinmediğini...


      Kopernik güneş sistemini 1543'te ispatladığı halde, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1800'lerde bile "Dünya merkezli güneş sistemi"ni okuttuğunu...


      Bilimsel araştırmaları yobazların tepkisini çekip ölümle tehdit edilen İbni Sina'nın: "Genişlemesine kısa bir hayatı, uzunlamasına dar bir hayata tercih ederim" dediğini...


      3500 yıllık yazılı tarihin, sadece 270 yılında barış olduğunu...


      Çanakkale Savaşları'nda metrekareye 6000'den fazla merminin isabet ettiğini...


      Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kâğıt paralarının 50 TL ve 100 TL olduğunu...


      İlk Büyük Millet Meclisi açıldığında, Meclis'te yer alan meslek gruplarının dağılımının; Tüccar (40), Çiftçi (32), Gazeteci (11), Memur (44), Müftü (14), Müderris (13), Şeyh (10), Aşiret Reisi (5) ve İşçi (1) Milletvekili olduğunu...
      (Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 15 Kasım 1970)


      2. Dünya Savaşı'nın başlarında, Vatan Gazetesi'nde Hitler'i alaya alan bir karikatür yayınlandığı için, Vatan Gazatesi'nin 60 gün süre ile kapatıldığını...


      Atatürk'ün, son günlerinde, Ali Fuat Paşa'yı birkaç defa arattığını ve bazı şeyler söyleyeceğini haber almasına rağmen, Atatürk'ün yanına her gidişinde kendisinin Atatürk'ü görmesine imkan verilmemiştir. Bu durumdan siyasi hatıralarında bahsederken "Buna muhalefet edenlere lanet" sözleri ile bittiğini...
      (Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam III, S. 564.)


      Avrupa'da ilk defa bir caddeye "Atatürk" adı verildiğini... ve bu caddenin de Belçika'nın Vise kentine bağlı - Türklerin yoğun şekilde bulunduğu - Cheratte(?) kasabasının en büyük caddelerinden birinin adını "Atatürk Caddesi (Avenue Atatürk)" olarak değiştirdiğini...
      (19.05.2002 tarihli Posta Gazetesi)


      Rockefeller'ın Eisenhower'a yazdığı bir mektupta, "Türkiye'nin gelişmesi, onun bağımsızlık eğilimini artırır." dediğini..
      (Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 100, 3.Basım)


      Hammadde kaynaklarını denetleme, yeni pazarlar, az gelişmiş ülkelerin özel girişimleriyle (komprador burjuvazi) işbirliği yapılarak sağlanır.
      "Büyük emperyalist tekeller, geri kalmış ülkeleri hafif sanayiye yöneltmek yoluyla da (Thornburg, 1948 tarihli raporunda Karabük Demir Çelik Fabrikaları'nın, Kırıkkale Silah Fabrikaları'nın tasfiyesini öneriyor ve Türkiye'nin tarım ve hafif sanayi ile kalkınacağını belirtiyordu / notumuz) yeni sömürüye girişmişler ve yerli kompradorlarla sömürü ortaklıklarını kurmuşlardır...

      (Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 39, 3.Basım - Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, Cilt:7, S.298)


      Prof. Dr. Eliot Cohen (ABD Donanma Akademisi Stratejisi Öğretmeni - 1986)'in ; "Özellikle Doğu Türkiye'nin önemi arttı. Çünkü ittifak içinde insan fazlası olan tek ülke Türkiye. Cepheye birbiri ardından dizi dizi insan sürülebilir, Avrupalılar bunu yapmakta Kore Savaşı'ndan bu yana isteksiz. Doğu Türkiye'de yapılmasına başlanan yeni üsler de, bu bağlamda çok önem taşıyacak. Bu üsler her ne kadar kağıt üzerinde Basra Körfezi ile irtibatlandırılmıyorsa da müstakbel bir kriz anında büyük hizmetleri geçecek." dediğini...
      (Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 60, 3.Basım)


      NATO Eski Genel Sekreteri Peter Carrington'ın, "Türkiye'nin batı komşularıyla olduğu gibi, diğer Ortadoğu ülkeleriyle de özel ilişkileri ve bağları vardır. Düşman Türkiye ya da tarafsız bir Türkiye, savunma durumumuzu da gerçekten büyük zorluklara iter, stratejimizin inandırıcılığını zayıflatırdı." dediğini...
      (Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 94, 3.Basım)


      Richard Padol adlı bir AID uzmanı, Türkiye'de , bürokrasimizle ilgili olarak rapor hazırlamış ve bu raporu ABD'ye sunmuştur. Şu cümleler rapordan alınmıştır:
      "Yirmi yıldan fazla bir zamandır Türkiye'de faaliyette bulunan Amerikan yardım programı bir zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır. Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk'ün bulunmadığı bir Bakanlık ya da bir İktisadi Kamu Kuruluşu hemem hemen kalmamıştır. Bu kimseler halen bulundukları örgütte "ilerici güç" niteliğini taşımaktadır. Genel müdür ve müsteşarlık mevkilerinden daha büyük görevlere kısa zamanda geçmeleri beklenir. AID bütün gayretleri bu gruba yöneltilmelidir.

      Geniş ölçüde Türk idarecilerini indoktrine etmek gerekir. Burada özellikle orta kademe yöneticiler üzerinde durmak yerindedir. Amaç, bunlara yeni davranışlar kazandırmaktır. Bu grubun yakın gelecekte yüksek sorumluluklar mevkilerine geçecekleri düşünülürse, bütün gayretlerin bu kimseler üzerinde toplanması mantık açısından doğrudur."

      (Raporun geniş bir özeti, 17-19 Ağustos 1975 tarihlerinde Cumhuriyet Gazetesi'nde Yalçın Doğan tarafından verilmiştir.)

      (Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 111, 3.Basım)


      (Amerikan Yardımı hakkında)... bizimle yapılan 12 Temmuz 1947 Antlaşmas'nın 3. Maddesi 2. fıkrasi hükmüne göre:
      "Türkiye hükümeti, bu yardımın amacı, kaynağı, mahiyeti, genişliği, miktarı ve işleyişi hakkında Türkiye'de tam ve devamlı yayın yapacaktır." denildiğini...

      (Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 139, 3.Basım)


      (ABD'nin Türkiye ve Yunanistan'a Yardım Hakkında Kongre Kanunu, Ekler Bölümü, 1.) ABD'nin Türkiye'ye neden ve nasıl yardım ettiğini belgeleyen yasa şu sözlerle başlar:
      "Madem ki Türk ve Yunan Hükümetleri, Birleşik Devletler Hükümeti'nden, milli bütünlüklerini ve hür milletler olarak mevcudiyetlerini idame ettirebilmek için, gerekli malî ve diğer yardımları acil olarak talep etmişlerdir." denildiğini...

      tekadamdevrimi.com
      büyük önderimiz hakkındaki tüm bu bilgiler ve fotolar için teşekkürler,
      gülay ablacım belgesel için sana ayrıca teşekkürler...

      dünyada hiç bir ulusun sahip olamadığı bi öndere sahibiz, ama onun bize miras bıraktıklarının kıymetini bilmioruz.


      bu arada buraya aktarılan tüm bilgilerin kaynaklarının da belirtilmesini önemle rica ediyorum.

      saygılarımla...

      ATATÜRK KİMDİR?

      10 Kasım Atatürk’ün ölümünün 68. yıl dönümü. Aynı zamanda bu hafta “Atatürk’ü Anma ve Atatürk Haftası” Her yıl devletin ve sivil toplum örgütlerinin çeşitli etkinliklerle yâd ettikleri Atatürk, birçok yönleri ile anlatılır. Bir milletin ecdadına ve tarihine sahip çıkıp ondan dersler alması kadar isabetli bir faaliyet olamaz. Çünkü geçmişini bilmeyen milletler geleceklerine yön veremezler.

      Toplumda Atatürk’e sahip çıkanlar olduğu kadar, O’na karşı çıkanlarda olmuştur. Bunun temelinde, Atatürk’ü anlamak ve anlatmaktaki yanlışlık yatmaktadır. Atatürk’e sahip çıkan bazı kimseler, Atatürk’ü kendi ideolojileri istikametinde, milletin değer yargılarına ters bir yorumla Atatürk’ü anlatmışlardır. Bundan dolayı Atatürkçü olmayı dine karşı olmakla özdeşleştirmişlerdir. Dolayısıyla halka sanki Atatürk dine karşıymış gibi aktarılmıştır. Karşı çıkanlar ise, Atatürk’ü milletin manevi değerlerine düşmanmış gibi lanse ederek anlatmışlardır Hatta dindar olmak Atatürk’e karşı olmayı gerektirir, mantığı işlenmiştir. Bundan dolayı toplumun belli kesimlerinde Atatürk’e karşı tepki oluşmuştur. Her iki anlayışta yanlıştır, bu anlayışların arkasında milleti Atasından ayırmak isteyen yabancı güçler vardır. Bu güçler milletin birlik ve beraberliğini bozarak Atatürk’ü sevenler ve sevmeyenler diye ayırım yapmaktadırlar

      Atatürk kimdir? Atatürk beş bin yıllık Türk tarihinin, özgürlük ve bağımsızlık meşalesidir. Atatürk, egemenlik ve himayeyi kabul etmeyen, istiklal mücadelesinin sönmez meşalesidir. Atatürk, milletin içinde bulunduğu fakrı zaruretten kurtulmanın çaresini batılılarda değil, milletin azim ve kararlılığında arayan bir liderdir. Atatürk, milliyetçidir, ancak bu milliyetçilik ırkı anlamda değil, kültürel anlamdadır. Onun için onuncu yıl nutkunda Gazi, “Ne mutlu Türküm diyene” demiştir. Atatürk, dindardır, imanlıdır. Ancak onun imanı, fundamantalist anlayışta değildir. Nedir fundamantalist? Dini siyasi bir hedefe ulaşmak için veya bir millete tahakküm aracı olarak kullanmaktır. Fundamantalizmde din siyasete hizmet eder, hâlbuki İslam’da siyaset dine hizmet eder.

      Peki, Atatürk’ü kimler sever kimler sevmez? İçinde vatan sevgisi, bağımsızlık ruhu, milletin bekası, hür yaşama sevdası, canı, malı, namusu mukaddes sayan anlayış Atatürk’ü sever.

      20. yüzyılın başlarında Osmanlı parçalanmış, memleketin her tarafı bugünkü AB üyesi ülkeler tarafından, yani batılı yamyamlar, medeni dediğimiz tek dişi kalmış canavarlar tarafından bir fiil işgal edilerek bağımsızlığı elinden alınmıştır. Beş bin yıllık geçmişi olan ve tarihin her döneminde hür ve bağımsız yaşamış bu milleti esir ettik dedikleri bir sırada, milletin bağımsızlık ruhunun temsilcisi olan, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Kuva-i Milliye ruhuyla istiklal mücadelesini başlatmıştır.

      Kuva-i Milliye ruhunun ve mücadelesinin Atatürk’te oluşmasında Kilis’imizin uyanıklığı çok etkili olmuştur.28 Ekim 1915 yılında Halep üzerinden Kilis’e gelen Atatürk’ü yolda çeteler çevirir ve kimlik sorar. O dönemde İngilizlerin Kilis’i işgale geleceğini öğrenen Kilisliler çeteler kurarak İngilizlere karşı mukavemet birliği oluştururlar. Atatürk bu uyanıklık karşısında hayrete düşer ve şu sözleri söyler: “İlk defa ayak bastığım bu Türk şehrindeki uyanıklığa cidden hayran kaldım. Ve bir daha iman ettim ki bu millet asla ölmeyecektir. Var olun Aziz Kilisliler!” Bu ruhla Kilis’te başlayan milli kurtuluş mücadelesi bütün yurdu sarıyor.

      Atatürk 1919 yılında Samsun’a milleti örgütlemek için ayak basıyor ve milli mücadele başlıyor. İlk önce Amasya da yapılan toplantı sonucu Amasya tamimini yayınlayarak Milli mücadelenin mantığını ortaya koyuyor. Atatürk’ün Amasya Tamimindeki "Milleti, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır" sözü ne kadar da manidardır. O yıllarda bugün olduğu gibi mandacı zihniyet kurtuluşu başka milletlere bağlı olmakta arıyorlardı. Bu anlayışa karşı çıkan M. Kemal ATATÜRK “Hayır manda ve himaye kabul edilemez ya istiklal ya ölüm parolasıyla milli mücadeleyi başlatıyor. Millet akın akın Kuva-i Milliye saflarında yerlerini alırken, o dönemde İngilizler tarafından İstanbul’da kurulan bir cemiyette bastırılan ve altından şimdiki diyalogcuların başının da imzası bulunan “Kuva-i Milliyeye Katılmayın” bildirileri Anadolu’nun her tarafına dağıtılıyor.

      İşte Anadolu üzerinde hesabı olan batılı yamyamlar ve onun yerli uzantıları Atatürk’ü ve Kuva-i Milliye ruhunu hazmedemeyip, zaman zaman din adına Atatürk düşmanlığını körüklediler. Hâlbuki Atatürk “bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek, bu milletin esir yaşayamayacağını haykırmıştır. Peki, Bağımsızlık nedir? Bağımsızlık can emniyetidir, mal emniyetidir, namus emniyetidir, din ve vicdan emniyetidir, vatan emniyetidir, izzettir, şereftir, haysiyettir. Vatanı olmayan insanın dini hayatı nasıl olur?

      Bundan dolayı Atatürk bu millete çok büyük hizmetlerde bulunmuş Müslüman Türk milletine bir vatan ve devlet kazandırmıştır. O’na dinsiz deyip eleştirenlere hatırlatmak isterim. Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur-‘an tefsirini yazdıran Atatürk’tür. Heybeliada Ruhban Okulu’nu kapatan Atatürk’tür. Ölümüne kadar Ayasofya Camisinin ibadete açık kalmasında etken yine Atatürk’tür. Mübadele yoluyla Türkiye’yi Ermeni ve Rumlardan temizleyen Atatürk’tür. 1928 yılında Bursa Robert Koleji’nde üç Türk kızı Hıristiyan oldu diye, Bakanlar Kurulu Kararı ile okulu kapatan yine Atatürk’tür.

      Şimdi ise kendini topluma dindar diye tanıtanlara bakalım. AB uyum yasaları ile 40 bin kilise evi açtılar. 45 binin üzerinde Müslüman genç Hıristiyan oldu. Bana kalırsa, 24 saatte Heybeliada Ruhban Okulu’nu açarım diyen Milli Eğitim Bakanımız var. Nüfus kâğıtlarından dini İslam ibaresin kaldırdılar Dinler arası diyalog Cumhuriyet Hükümetinin misyonu haline geldi Oysa dinler arası diyalog merkezi Vatikan’da bulunan Papalık Konseyi misyonunun organize ettiği, misyonerlik hareketidir ve hedefi Müslüman Türk milletini Hıristiyan yapmaktır. Aslında Türklerin Hıristiyan olması onlar için hiçte önemli değil dinler arası diyalog siyasi bir harekettir. Bu yolla direnci kırılan Türk milletinin vatanını elinden almanın adıdır dinler arası diyalog. Çıkartılan yabancıların mülk edinme yasası ve çıkartılacak vakıflar yasası ile azınlıklar yasası SEVR anlaşmasının yeniden uygulanmasıdır. Şehit kanlarıyla sulanmış vatan topraklarını Rumlara, Ermenilere, Almanlara, Fransızlara, İngilizlere ve tüm Hıristiyan ülkelerine satışa çıkartan “sözde dindar” kabineden oluşan bir hükümet. Sözü fazla uzatmayalım. Daha neler var neler! Şimdi varın Atatürk’le şimdikilerin arasındaki mukayeseyi siz yapın!

      Mehmet İNEKÇİOĞLU
      kilispostasi.com
      Resimler
      • tekadamdevrimi.jpg

        36.18 kB, 0×0, 257 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Atatürk ve AB

      Atatürk"ün hayat görüşünde bağımsızlık yani kendi ifadesi ile istiklal-i tam ve milletinegemenliği yani hakimiyeti milliye en önemli faktörlerden biriydi. Dolayısı ile Türk....
      27 Aralık 2006 Çarşamba 00:57

      milletinin yetkilerini , hakimiyetini bir üst meclise (AB parlamentosu) devredeceği bir

      yönetim şekli Atatürk tarafından asla kabul edilemeyecek bir acizlikti.


      “ Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en

      kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan

      bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu

      aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve

      yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben

      şahsen, bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde

      varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas

      bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım! Bu

      sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketen menfaatleri

      gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden

      olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak,

      benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye

      kadar amansız düşmanıyım!” diyen bir Atatürk"ün Avrupalı olacağız diye verilen

      bunca tavize hoş bakacağını düşünebiliyor musunuz ?


      Avrupa birliği sadece ekonomik bir topluluk değildir. Kökü yüz yıllar öncesine dayanan

      ancak soğuk savaş sonrası ABD"ye karşı kurulmuş bir Avrupa birleşik Devletleri"nden

      bir basamak önceki safhadır.


      Hedeflenen Avrupa Birliği Devleti ile onun içinde birliğe girmek adına kolu kanadı

      kırılmış, milli refleksleri yok edilmiş federe bir cumhuriyet konumundaki

      Türkiye"dir.


      Bu şark meselesini sabır ve azimle bugüne getiren batının tam bir başarısıdır. Batı 1000

      yıldır silahla, savaşla, zorla yapamadığını Türkiye"ye bu kez Türkiye"nin hiçbir itirazı

      olmadan , olması da düşünülemez bir ortama getirip işi halk değimiyle “Tereyağından kıl

      çeker gibi” rahat hallediyor. (23)


      Atatürk, uygarlaşmak hedefine varmak için, Batı"dan bağımsız olmak gerektiğini

      vurgular. “Batı zihniyetine” karşı tutumu, Atatürk"ün 20"lerdeki konuşmalarında da yer

      alır. Batılılaşmaya niçin karşı çıkmaktadır? Mustafa Kemal 6 Mart 1922"de Meclis gizli

      oturumunda yaptığı konuşmada nedenlerini açıklar. Aşağıdaki metin bu konuşmanın

      sadeleştirilmiş bir bölümüdür.


      TÜRKİYE KUVVETLİ OLSA…

      “Eğer kuvvetli bir Türkiye mevcut olsaydı, denilebilir ki, İngiltere"nin bugünkü siyaseti

      mevcut olmayacaktı. Türkiye Viyana"dan sonra Peşte ve Belgrad"da mağlup olmasaydı,

      Avusturya ve Macaristan siyaseti işitilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya dahi aynı

      kaynaktan ilham almış olarak hayat ve siyasetlerine açılım ve kuvvet vermişlerdir.”

      TÜRKİYE"NİN İMHASINI ANANE YAPTILAR


      “Efendiler, bir şeyin zararıyla, bir şeyin imhasıyla yükselen şeyler, bittabi o

      şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır ve hakikaten Avrupa"nın bütün ilerlemesine,

      yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye bilâkis gerilemiş ve düşme

      vadisinde yuvarlanadurmuştur. Türkiye"yi imhaya müteşebbis olanlar Türkiye"nin

      imhasında menfaatlar ve hayat görenler münferit kalmaktan çıkmışlar,

      aralarındaki menfaatleri denkleştirerek birleşmişler ve ittifak etmişlerdir. Bunun

      neticesi olarak bir çok zekâlar, hisler, fikirler Türkiye"nin imhası noktasında

      yoğunlaştırılmıştır. Bu yoğunlaşan şey, asırlar geçtikçe gelecek nesilleri adeta

      tahripkâr bin anane şeklini almıştır ve bu ananenin Türkiye"nin hayat ve

      mevcudiyeti üzerinde devamlı tatbikatı neticesi olarak en nihayet Türkiye"yi ıslâh

      etmek, Türkiye"yi medenileştirmek gibi birtakım görünüşteki vesilelerle,

      bahanelerle Türkiye"nin dahili hayatına, dahili idaresine girmişler ve nüfuz

      etmişlerdir. Böyle müsait bir zemin hazırlamak kudretini, kuvvetini

      kazanmışlardır.”


      MİLLETİN VE RİCALİN ZİHİNLERİ BOZULDU

      “Halbuki efendiler; bu kudret ve bu nüfuz Türkiye ve Türk halkının mevcut olan ilerleme

      cevherine zehirleyici ve yakıcı bir sıvı ilave etmiştir. Bunun tesiri altında olmak üzere

      milletin ve bilhassa ricalin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık hayat bulmak için,

      hali iyileştirmek için, insan olmak için mutlaka Avrupa"dan nasihat almak, bütün

      işleri Avrupa"nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa"dan almak gibi

      bir takım zihniyetler hayat buldu. Halbuki hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların

      nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yürütülebilsin? Tarih böyle bir hadise

      kaydetmemiştir! Tarih, böyle bir hadise kaydetmek teşebbüsünde bulunan acı dolu

      neticelerle karşılaşmıştır. İşte Türkiye bu fikir yanlışıyla, bu zihniyet yanlışıyla

      malûl olan bir takım ricalin yüzünden her saat, her gün, her asır biraz daha çok

      gerilemiş ve daha çok düşmüştür. Efendiler bu düşüş, bu gerileme yalnız

      maddiyatta olsaydı hiç bir ehemmiyeti yoktu. Ne yazık ki, Türkiye ve Türk Halkı

      ahlâken düşüyor! (bravo sesleri, alkışlar) Ve bu halet incelenirse görülür ki, Türkiye

      Doğu maneviyatı ile başlayan ve Batı maneviyatı ile sona erdirilen bu yol üzerinde

      bulunuyordu. Batı ve Doğu"nun birleştiği yerde bulunduğumuzu ve ona yaklaştığımızı

      zannettiğimiz takdirde Batı, asli mayası olan Doğu maneviyatından tamamen kopuyoruz,

      yalnızlaşıyoruz. Efendiler hiç şüphesizdir ki, bugün bu memleketi bu milleti mahvolma

      ve yok olma çıkmazına sevk eden başka netice beklenemez.” (Pek doğru sesleri)

      DÜŞÜŞ KORKU VE ACZ İLE BAŞLADI

      “Efendiler; bu düşüşün ortaya çıkışı korku ve acz ile başlamıştır. Türkiye ve Türk Halkı

      ve nasılsa bunların başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında

      sessizliğe mahkûm imiş gibi Türkiye"yi atıl çekingen bir halde tutuyorlardı. Türkiye"yi

      kendi kendilerine memleketin ve milletin menfaatları icaplarını yapmakta mütereddit ve

      korkak idiler. Türk mütefekkirleri adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı

      ki, biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur. Bizi

      kayıtsız şartsız canımıza, tarihimize, mevcudiyetimize düşman olan ve düşman olduğuna


      hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara vermek istiyorlardı. Onlar bizi idare etsin diyorlardı.

      Buna en yakın misal olmak üzere İzzet Paşa"yı hatırlatmak isterim. Malûmu âlinizdir ki,

      Balkan Muharebesi"ni müteakip, vicdanı, kafası zayıf olanlar bu milletin artık hayat ve

      kurtuluş bulamayacağına kani olmak, batıl zannında bulunmuş oldular. Bunların başında

      İzzet Paşa vardı. İzzet Paşa o zaman dedi ki; biz kendi kendimizi adam ve insan

      edemeyiz. Biz kendi kendimizi ıslâha muktedir değiliz. Dolayısıyla kayıtsız, şartsız bir

      ıslâh heyeti getirelim ve onlara mevki verelim ve onun seçimi olan Liman von Sanders"in

      riyaseti altında bir takım üşekâı ümmeten meydana gelen bir ıslah heyeti getirmiştir,

      milletimizin başına.”

      TÜRK FİKİR HAYATINA YENİ BİR İMAN

      “Efendiler; Türkiye"yi bu tuttuğu hastalıklı yollardan tükenişe ve yok olmaya sevk eden

      bu vadiden kurtarabilmek için bütün alimlerin keşfedebildikleri bir hakikat vardır. O da

      Türkiye"nin fikir hayatını yeni bir imanla istila etmek lazımdır. Yani Türkiye çıkmazında

      hükümet teorisini değiştirmek lazım idi. Milleti düştüğü felaket çıkmazından

      kurtarabilmek için millete benliğini tanıtarak, haysiyetini tanıtarak, hayat ve

      bağımsızlığını kurtarmak için uğraşmaya kabiliyetli olduğunu anlatmakta yeni bir

      maneviyatın gelişmesi lazım geliyordu. Bu maneviyat ise hükümet teorisinin aslen

      değiştirilmesi ile mümkün olabilir. İşte bugün efendiler, milletimiz ve milletimizin hakiki

      temsilcileri bulunan yüksek heyetiniz, ilmin tarihi vakalarla benzerliği kurulmak ve

      sarılmak lazım gelen hakikati keşfetmiş ve fiilen meydana gelmiş ve ortaya çıkmış bir

      hale koymuş bulunuyorsunuz ve emin olalım ki, memleketi ve milleti kurtarmakta

      bundan başka çare yoktur. Dolayısıyla bugünkü vaziyetimiz gayet mühim bir yeniliktir.

      Millet ve devlete hayat bahş olacak bir yeniliktir. Bu itibarla bütün memleketin canıyla,

      başıyla buna sarılması lazımdır. Bütün milletin bu uğurda en son nefesini ve en son

      kanını akıtarak azim ve sebat göstermesi Allah"ın emirlerindendir.”

      BİZİ MAHVETME DÜŞMANLARIN EZELİ FİKRİ

      “Efendiler; bu sözlerimden sonra, bizi mahvetmek için ezeli olduklarını izaha çalıştığım

      birkaç sözle, husumetlerinin devamlı olduğunu ispat etmek için düşmanlara karşı

      mevcudiyetimizi muhafaza hususunda ve gayemize emniyetli adımlarla yürüyebilmek

      için mevcut olan müdafaa vasıtalarımızı hatırlatmak isterim. Efendiler bizim üç vasıtamız

      vardır: Bunlardan birisi ve aslolan en mühimi, doğrudan doğruya, milletin bütünüdür.

      Hayat ve bağımsızlığı için kalp ve vicdanında mütecelli olan arzu ve emellerin

      gelişmesindeki sağlamlık ve kuvvettir. Millet bu gönülden arzusunu ne kadar kuvvetli

      göstermeye muvaffak olursa ve ne kadar bu vicdani emelini ve bu emelin tahakkukundaki

      azim ve imanı göstermeye muvaffak olursa, düşmanlarımızın saldırılarına karşı o kadar

      kuvvetli bir müdafaa vasıtasına sahip olduğumuza kani olabiliriz.

      ASIL MAĞLUBİYET, DAHİLİ CEPHELERİN DÜŞMESİDİR



      milletinin yetkilerini , hakimiyetini bir üst meclise (AB parlamentosu) devredeceği bir

      yönetim şekli Atatürk tarafından asla kabul edilemeyecek bir acizlikti.


      “ Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en

      kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan


      kuvvaimilliye.net
      Resimler
      • ATATÜRK.jpg

        11.9 kB, 0×0, 267 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      Siz hala AB'ci iseniz ?
      Demek ki Atatürk'ü hiç anlayamamışsınız.

      Şu yukarıda yazılanları okuyan herkes AB'nin de ABD yanlısı politikaların da düşmanı olmalıdır.

      Eğer değilse kendini bir daha sorgulamalıdır.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      "Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.

      "Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım.

      Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin , namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.
      Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım."

      M.Kemal Atatürk
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!