Sanırım Ortaokul yıllarımdı. Cağalver'de çobanım. Dağdaki evde halam ve ebem ile birlikte çobanlık yapıyoruz. Bir gün ebem ile halam sabah erkenden köye indiler. Ben de hala kızım Sultan Ablam ile çobanlık yapacağım. Bizde 3 seğer,1 duge, bir açal, bir buzak, halamda ise 2 seğer, 1 duge, 1 buzak var. Hlamın kızı kara kara düşünüyor. 10 tane seğere 2 kuçuk uşak nasil çobanlık edeceğiz diye. Ebem ile halam dağden yola çıkar çıkmaz ben huçkayı kaptığım gibi vurdum dağdan aşağı. Sultan Ablam arkadan bağırıyor, ağlıyor; "Ben 10 tane seğere çobanlık edemem" diye ama dinleyen kim. Üstelik Cağalver yaylalar gibi ormansız otlak değil. Yayimler ormanların arasında. Kaybıolan seğeri bulmak imkansız.
Dereye işndim balık tutmaya başladım ama 1 saat sonra pişman olmaya başladım. Sultan Ablam tek başına ne yapıyordu acaba? Huçkayı topladım ve koşar adım dereden yukarı doğru Cağalver'de geldim. Evlerin ortasındaki sırtta oturup çobana gittiğimiz dağları dinlemeye başladım. Sultan Ablamın sesi gelecek mi diye bekliyordum. Aradan 2 saat kadar geçmişti ki Evlerin arkasında Sultan Ablamın ağlayarak geldiğini gördüm. Seğerlerin hepsini kaybetmiş ve eve gelmişti. Hemen birlikte yayimlere depğu koşmaya başladık. Allahtan hava çok açıktı ve duman düşmemişti. Yayim yayim geziyor ve durmadan sesimizin çıktığı kadar seğerlerin buzakların adını vererek bağırıyorduk. 2 Saat sonra hayvanların hepsini bulduk ama bizim seğerlerden Artengul ortada yoktu. Sultan seğerlerin yanında beklerken ben daldım ormana. Bakmadığım çalı dibi yoktu ama Artengul da yoktu. Akşama 1 saat kadar vakit kalmıştı ama hem Sultan Ablamın hem de benim Artengul diye bağırmaktan sesimiz kesilmişti. Üstelik ebem ile halam da belki dağa gelmişlerdi.
Sonunda eve dönüp, seğerleri bağladıktan sonra bir daha gelip etrafı araştırmaya karar verdik. Tam yayimlerden çıkmış patika yola vurmuştuk ki yolun özerindeki çam ağaçalarının arasında bir kıpırtı duyduk. Seğerler de biz de durmuştuk. Herkes oraya bakıyordu. Çamların dibindeki çalılıklar sallanıp duruyordu. Biz ayı var diye korkudan sapsarı olmuştuk. Tüm cesaretimi toplayıp "Artenguulllllll" diye bir daha bağırdım. Sık çalılıklardan bir homurtu gibi ses geldi. Bu artengulum sesi idi. Sevinçle çalılıklara daldım ki bizim Artengul çam ağaçlarının arasına sıkışmış ne ile gidebiliyor ne geri gelebiliyordu. Sultan Ablam ile epey uğraştıktan sonra Artengulu yerinden çıkardık. Eve gelene kadar da kendisini bulmanın sevinci ile tunçunu defalarca öptük.
O gün Sultan Ablam olanalrı anlatmadı. Aradan belki 40 sene zaman geçti ama belki hala anlatmamıştır. Onun bu iyiliğine karşılık o sene Sultan Ablamın sözünden hiç çıkmadım.
Artengul mi?
Bu yaşadıklarının hesabını bana öyle sordu ki aklıma geldikçe hala gülerim...
Dereye işndim balık tutmaya başladım ama 1 saat sonra pişman olmaya başladım. Sultan Ablam tek başına ne yapıyordu acaba? Huçkayı topladım ve koşar adım dereden yukarı doğru Cağalver'de geldim. Evlerin ortasındaki sırtta oturup çobana gittiğimiz dağları dinlemeye başladım. Sultan Ablamın sesi gelecek mi diye bekliyordum. Aradan 2 saat kadar geçmişti ki Evlerin arkasında Sultan Ablamın ağlayarak geldiğini gördüm. Seğerlerin hepsini kaybetmiş ve eve gelmişti. Hemen birlikte yayimlere depğu koşmaya başladık. Allahtan hava çok açıktı ve duman düşmemişti. Yayim yayim geziyor ve durmadan sesimizin çıktığı kadar seğerlerin buzakların adını vererek bağırıyorduk. 2 Saat sonra hayvanların hepsini bulduk ama bizim seğerlerden Artengul ortada yoktu. Sultan seğerlerin yanında beklerken ben daldım ormana. Bakmadığım çalı dibi yoktu ama Artengul da yoktu. Akşama 1 saat kadar vakit kalmıştı ama hem Sultan Ablamın hem de benim Artengul diye bağırmaktan sesimiz kesilmişti. Üstelik ebem ile halam da belki dağa gelmişlerdi.
Sonunda eve dönüp, seğerleri bağladıktan sonra bir daha gelip etrafı araştırmaya karar verdik. Tam yayimlerden çıkmış patika yola vurmuştuk ki yolun özerindeki çam ağaçalarının arasında bir kıpırtı duyduk. Seğerler de biz de durmuştuk. Herkes oraya bakıyordu. Çamların dibindeki çalılıklar sallanıp duruyordu. Biz ayı var diye korkudan sapsarı olmuştuk. Tüm cesaretimi toplayıp "Artenguulllllll" diye bir daha bağırdım. Sık çalılıklardan bir homurtu gibi ses geldi. Bu artengulum sesi idi. Sevinçle çalılıklara daldım ki bizim Artengul çam ağaçlarının arasına sıkışmış ne ile gidebiliyor ne geri gelebiliyordu. Sultan Ablam ile epey uğraştıktan sonra Artengulu yerinden çıkardık. Eve gelene kadar da kendisini bulmanın sevinci ile tunçunu defalarca öptük.
O gün Sultan Ablam olanalrı anlatmadı. Aradan belki 40 sene zaman geçti ama belki hala anlatmamıştır. Onun bu iyiliğine karşılık o sene Sultan Ablamın sözünden hiç çıkmadım.
Artengul mi?
Bu yaşadıklarının hesabını bana öyle sordu ki aklıma geldikçe hala gülerim...
Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...