Ercan Kardeşimizin açtığı başlıktan sonra yazılanları okudukça kendi geçmişime gittim. Benim Hemşin'de onlar kadar anılarım yok. Çünkü benim Hemşi'de bulunuşum okul tatili ile sınırlıydı. Bu da hemen hemen her yıl 3 ay kadar sürüyordu. Okul anılarım da Hemşin'e ait değildir. Çocukluk anılarımın büyük çoğunluğu da Cağalver ile sınırlıdır.
Ben bu sayfada Bodollulu kardeşlerimin de anılarını yazmalarını isteyerek ilkokul 1. sınıfın tatilinde köye ilk gidişimi anlatmak istiyorum.
1962 yılının yaz tatili başladığında en küçük amcam da gurbete çıkacağı için köydeki baba ocağı kapanmasın düşüncesiyle köyden haber gelince babam 2 erkek çocuğunun büyüğünü yani beni köye gönderdi. Görevim belliydi. Cağalver'de rahmetli babaanneme çobanlık yapacaktım.
Halamın kocası rahmetli Şevki Okumuşun refakatinde 2 Günlük otobüs yolculuğundan sonra (O dönemde otobüsler köye 2 günde gidiyordu. Samsun'da bir gece otelde yatılıyordu). Hemşin'e çok güzel bir yaz günün sabahında indim.
Hemşin'den 3 yaşında ayrıldığımdan pek bir şey hatırlamıyordum ama beni en çok şaşırtan o yemyeşil ormanı ile deresi olmuştu.
Nahiye'de beni 2-3 gün sonra gurbete gidecek Hüseyin Amcam karşılamıştı. O da henüz 15-16 yaşında bir delikanlı idi.
Önce bakkal Ahmet Nuri'ye gittik. Cağalvere gidecektik ve makarna, pirinç, un, zeytinyağı, tuz gibi bişeler aldık. Ve ilk defa o gün gördüğüm misina ve olta da aldık.
Önce eve çıktık ve birşeyler yedikten sonra o yorgunlukla Cağalvere yürüdük. Muradın suyu denilen yerde amcam yabani fındık ağaçlarından bir huçka kestik.
Dereye indiğimizde de amcam balık tutmaya çalışlıyor hem de sırtındaki sepeti taşıyordu. Amcam o gün bir tane balık tutabildi ve o da benim gördüğüm ilk alabalıktı.
Mezraya vardığımızda evlerde kimse yoktu. Herkes çobana gitmişti. Amcamın yaptığı ilk muhlamayı da orda yedikten sonra çobana gidilen yere doğru yola çıktık. Sonunda ineklerin çinlak sesini takip ederek babaannemi bulduk. Ancak amcam bana bir mumara yapmıştı.
Seğerlerine çobanlık yapmakta olan elinde degeneği 2 tane kocakari oturuyordu. Amcam bana hangisi senin babaannen dedi. Kocakariler de bana bakıyordu. Birsine sarılmak mecburiyetinde idim ama hangisinin babannem olduğunu kestiremiyordum.
Kocakarilerden birinin bembeyaz saçlları vardı. Yeşil gözlü bu kocakarinun kocaman bir burnu vardı. Diğer kocakari ise öbürü ne kadar beyaz ise o kadar esmerdi ve onun da kocaman bir burnu vardı. Sonuçyta kararımı verdim ve kan mı çekti bilmem babanneme sarıldım. Diğer kocakari ise daha sonraki yıllarda kendisi ile senelerce çobanlık yaptığım ve adını hiç bir zaman bilemediğim Haşimlerin Hakkı Dedenin karısı Mangana Ebem idi.
Şu anda bu olayın içinde adı geçenlerden benim dışımda hiç kimse yaşamıyor. Babam, Babannem, Hüseyin Amcam, Şevki Dayım, Hakkı Dede, Mangana Hala, Bakkal Ahmet Nuri Dayi....
Küçücük bir anıda adı geçen 7 kişi hakka ulaşmış.
Allahın rahmeti onların üzerine olsun.
Ben bu sayfada Bodollulu kardeşlerimin de anılarını yazmalarını isteyerek ilkokul 1. sınıfın tatilinde köye ilk gidişimi anlatmak istiyorum.
1962 yılının yaz tatili başladığında en küçük amcam da gurbete çıkacağı için köydeki baba ocağı kapanmasın düşüncesiyle köyden haber gelince babam 2 erkek çocuğunun büyüğünü yani beni köye gönderdi. Görevim belliydi. Cağalver'de rahmetli babaanneme çobanlık yapacaktım.
Halamın kocası rahmetli Şevki Okumuşun refakatinde 2 Günlük otobüs yolculuğundan sonra (O dönemde otobüsler köye 2 günde gidiyordu. Samsun'da bir gece otelde yatılıyordu). Hemşin'e çok güzel bir yaz günün sabahında indim.
Hemşin'den 3 yaşında ayrıldığımdan pek bir şey hatırlamıyordum ama beni en çok şaşırtan o yemyeşil ormanı ile deresi olmuştu.
Nahiye'de beni 2-3 gün sonra gurbete gidecek Hüseyin Amcam karşılamıştı. O da henüz 15-16 yaşında bir delikanlı idi.
Önce bakkal Ahmet Nuri'ye gittik. Cağalvere gidecektik ve makarna, pirinç, un, zeytinyağı, tuz gibi bişeler aldık. Ve ilk defa o gün gördüğüm misina ve olta da aldık.
Önce eve çıktık ve birşeyler yedikten sonra o yorgunlukla Cağalvere yürüdük. Muradın suyu denilen yerde amcam yabani fındık ağaçlarından bir huçka kestik.
Dereye indiğimizde de amcam balık tutmaya çalışlıyor hem de sırtındaki sepeti taşıyordu. Amcam o gün bir tane balık tutabildi ve o da benim gördüğüm ilk alabalıktı.
Mezraya vardığımızda evlerde kimse yoktu. Herkes çobana gitmişti. Amcamın yaptığı ilk muhlamayı da orda yedikten sonra çobana gidilen yere doğru yola çıktık. Sonunda ineklerin çinlak sesini takip ederek babaannemi bulduk. Ancak amcam bana bir mumara yapmıştı.
Seğerlerine çobanlık yapmakta olan elinde degeneği 2 tane kocakari oturuyordu. Amcam bana hangisi senin babaannen dedi. Kocakariler de bana bakıyordu. Birsine sarılmak mecburiyetinde idim ama hangisinin babannem olduğunu kestiremiyordum.
Kocakarilerden birinin bembeyaz saçlları vardı. Yeşil gözlü bu kocakarinun kocaman bir burnu vardı. Diğer kocakari ise öbürü ne kadar beyaz ise o kadar esmerdi ve onun da kocaman bir burnu vardı. Sonuçyta kararımı verdim ve kan mı çekti bilmem babanneme sarıldım. Diğer kocakari ise daha sonraki yıllarda kendisi ile senelerce çobanlık yaptığım ve adını hiç bir zaman bilemediğim Haşimlerin Hakkı Dedenin karısı Mangana Ebem idi.
Şu anda bu olayın içinde adı geçenlerden benim dışımda hiç kimse yaşamıyor. Babam, Babannem, Hüseyin Amcam, Şevki Dayım, Hakkı Dede, Mangana Hala, Bakkal Ahmet Nuri Dayi....
Küçücük bir anıda adı geçen 7 kişi hakka ulaşmış.
Allahın rahmeti onların üzerine olsun.
Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...