Bodollu'nun Güzide İnsanlarının Buluşma Noktası

      kuky'den nacizane

      bodolluya sevgi selam yollarsam
      selamima cevap veren olurmu
      boyle ayri gayri gurbet ellerde
      bir ah ceksem HEMSINDE duyulurmu



      hemsinde yasamayan hemsinliyiz biz
      is vardida bizlermi calismadik
      gurbet elde yasasakda daima
      bu lanet yerlere alisamadik

      oz ve oz hemsinli biriyim elbet
      sevmek ne kelime ona taparim
      benimde hakkim var ise orda
      bir gun gerekeni elbet yaparim
      RUKIYE SAHIN,8/12/2008
      KOYUM CENNET NE ISUM VAR BURADA
      Selam olsun Hemşin'e. Selam olsun Hemşinliye.

      Hemşin'de yaşayanlar doyamadı ki Hemşin'e gurbettekiler doysun/doyabilsin. Hemşin'de olmadıktan sonra ha Ankara'dasın ha ABD'de. Nasılsa Hafızın Burnu'ndan sonrası gurbet değil mi?

      Hepinizin Kurban Bayramı mübarekli olsun. Nice bayramları Hemşin'de kutlayabilmeniz dileği ile...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      ayi buzak istedi

      Yil 1973 samistal yaylasinda goc zamani once makrevisliler pokuta decinalilar hazindaga indiler; herzaman oldugu gibi.biz bodollularda onlardan iki hafta sonra yaylayi tamamen bosaltip yola koyulduk geldik indik vonk dereye vonkduzi da derler .aksam oldu her evin sigirlari erkekler tarafindan yerecakilan kaziklara baglandiktan sonra ates yakilip yol azigi kedeler kaymakli pelitler yendikten sonra erkekler 50 veya60 metre ilerdeki kahvehaneye gecip bazilari oyun oynar digerleri seyreder veya eski lerden hikayeler falan ve arada bir sirayla erkekler konaklama yerini konrol ederlerdi vecayservisi veya ayi hoyvanlara atak yapmasin diye iste boyle siranin izmirden annemi karsilamaga gelen bodollu yukakapidan rahmetli Cevat gorucu dayimin yaptigi sirada ben bunu firsat bulup kahveye kendimi attim. cocukluk karanlikta kahveye gidememenin sebebi tabiiki ayidan korkmak eger cevat dayi geldise herhangi bir sey yoktur diye dusundum. fakat kahveye girmemle iki dakika sonra duzde kiyamet koptu kadinlar bagiriyor kiyamet ,meger cevat dayim kontrol yapip kahveye geri donerken cimenlikten yola cikacagi sirada Ayi ile karsilasiyor ve rahmetli ancak abla diye bagirabiliyor cunku ayi yerden kopardigi kunc ve calilari kafasina indiriyor;verahmetli bayiliyor.kendine geldiginde ses yok seda yok ayi korkusundan ses gitmis . bu sirada bizden biraz daha yukarda konaklayan palovit yaylasindan gelen yine bizim koylu rahmetli mahmutoglu nazim dayi olayi duymus ve kahveye geldi ve olanlardan hic haberi yokmus gibi usakler ayi benden buzak istedi bendabizde yok asaki duze git dedim geldimi ayiyi gordunuzmi demezmi millet gulmek kiriliyor.ve derken sabah oluyor veherkes yolculuguna devam sag salim koyune. hey gidi nerde kaldi o gunler ve eskiler....
      Sevgili Doğan Kardeşim;

      Aradan ne kadar da zaman geçmiş değil mi. Samistale toplasan 3-4 sefer gitmişliğim var ama tesadüfe bak ki o layı yaşayanlardan biri de benim. Aklıma geldikçe hala gülerim.
      Herkesin aklında farklı şeyler kalmış yada farklı hatırlıyor olabiliriz ama benim aklımda kalan daha başka ayrıntılar da var.
      Kahvede oturuyoruz ve sohbet ediyoruz. Bu sırada Cevam Aamcam "Ben milleti bi kontrol edip geleyim" dedi ve çıktı. Ama 10-15 dakika sonra düzde bir kiyamet koptu ama nasil bir kiyamet. Seğerlerin bağırmasına, kadınların bağırması karışmış, ortalık savaş alanına dönmüş. Bu sırada Cevat Amcam kahveye daldı ama tanınmayacak durumda. Suratı kana bulanmış çamurlardan tanınmayacak durumda. Sadece tek kelime ediyor; "Ayu! Ayu! Ayu!..."

      Hep birlikte fırladık çıktık dışarı ve düze doğru koşmaya başladık. Bu sırada slahını çeken havaya ateş ediyor. Bağırma seslerine silah sesleri de karışmış. Düzde seğerlerin arasında kalan ayı da (Kadınların söyleyişine göre) ortada bogurup duruyor ve kaçacak bir yol arayormuş.
      Biz düze geldik. Bulabildiğimiz tüm lambaları yaktık. Herkeste inanılmaz bir panik var. İşte bu paniğin arasında gördüğüm birşeyi hiç unutmamadım. Bilallerun Rahmetli Yahya Dayının hanımı Fatama Halam kuçuk buzaği kucağında düzün ortasındaki taşın üstüne çıkmış durmadan haylıyor. Bu sırada ayı dereye dalıp karşı kıyıdan çıkarak ormanda kaybolmuştu.
      Sonunda kahveye döndük ama bu sefer bizi bir gülme aldı. Rahmetli Cevat Amcam hala "Ayu! Ayı! Ayu!..." diyordu. Bu sırada biri havlu ile yüzünü sildi. Ama tüm suratı ayının suratının ortasına vurduğu çakıl, kum ile karışlık kunç sebebiyle minik minik yaralardan kanıordu. Birisi bir gazete kağıdını alıp kanayan her yere bir parca kaığt yapıştırmaya başladı. İşi bittiğinde bu sefer kahvedeki herkes gülüyordu. Cevat Amcamın yüzünde bir sürü küçük kağıt vardı.
      Bu sırada Şinalilerin Rahmetli Dursun Dayi durmadan söyleniyordu. "Çakmağımı kaybettim!" Meğer onun o panik anında Çakmek dediği tabancanın şarjörü imiş. O panik sırasında havaya ateş ederken tabancanın şarjörü düşmüş. El lambaları ile aradık ve unu da yolun üzerinde bir su birikintisinin üzerinde bulduk.
      Bu olaydan hiç unutmadığım bir ayrıntı daha var. O da olaydan sonra gördüğüm bir rüya :D

      Ayu düzden çıkıp gittikten sonra gençler düzde sabahlamaya kararverdik. Düzdeki üzerinde ateş yakılan taşın üzerine çıkıp iyi bir ateş yaktık. Sabaha yakın hepimizin ukusu gelince ben bir yuvel kadar çeyiri taşın üzerine sererek uyumaya başladım. Bu sırada sabah olmuş ve Hemşin'den gelenler de Vankdere'ye gelmişler ama ben hala o taşın üzerinde uyuyorum.
      Bu sırada Maksut beni kayanın üstünde görünce kayaya çıkmış ve omuzumdan sarsarak beni uyandırmaya çalışıyormuş. Ben de bu omuzdan sarsma ile bir rüya görüyordum. Güya akşam seğerlerin içine dalan ayı beni omuzlarımdan tutmuş ve sağa sola sallıyordu. Öyle bir uyandım ki sanırım Maksut da şaşırdı. Az kaldi ağzının üzerine tokadı vurup kayanın üzerinden aşağı atacaktım.

      Kayadan inerek birlikte kahveye gittik. Gittim ama Maksut'un verdiği çantanın boşaldığını farkettim. Bir de açtım ki çantada 3-4 tane ceviz kalmiş :D

      Ben o sene Samistal'e Vartevordan 5 gün önce Alicanların Hüseyin, İbişlerin Yusuf ve Susiglerden Sabri ile gitmiştim. Giderken de İlyaslerun Maksut'un gurbetten gelirken getirdiği bir sırt çantasını emanet almıştım. Yola Cumartesi günü akşam çıkmış sabaha doğru da Vankdereye inmiştik. Burada sabah kahvaltısını yaptıktan sonra Vank Yokuşunun hemen başındaki bir ceviz ağacından epeyi ceviz toplamıştık. Benim çanta ağzına kadar ceviz ile doluydu. O cevizleri Samistal'e kadar taşımış ve yaylada kaldığımız 3 gün bu cevizleri hiç yememiştim. Geri dönüşte Vankdere'ye indiğimizde çantayı kahveye bırakmış ve düze gitmiştim.
      Meğer Hemşin'den bizim Maksut ve birkaç kişi daha Vartevorcuları karşılamak için araba ile Vankdere'ye gelmiş. Kahveye girince çantasını tanımış. Bakmiş ki ağzına kadar dolu merak edip açmış. İçini ceviz dolu görünce de oturup cevizleri yemeye başlamış. Hertlağine s.... :D bir çanta dolusu cevizi yiyip bitirmiş...

      Selam olsun o günlere... O günler çok geride kaldı ama hatırası hala yaşıyor.

      Bu olayda adı geçen Cevat ve Dursun Görücü'ye Allah'tan rahmet diliyorum...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      evet sakir abi gercek yasanmis bir hikayeyi ben 8 yasimda aklima kalanlari yazabildim .ama senin yazdigin devaminda hafizamda herseyi hatirlatti .inanki benyazdiklarini okurken gulmekten kendimi tutamiyorum veofiste kiler cilgin turk neden guluyorsun diye soruyorlar.onlarada anlatinca onlarda gulmekten kiriliyor.evet sakir abi hikayeyi tekrardan butun anilariyla anlattigin icin cok tesekur ederim.gelecek hikaye decina makrevis vebodollularin vanaktaki kavgasi olacak,saygi ve sevgilerle sakir abi

      BİR SAMİSTAL YOLCULUĞU

      Sevgili Doğan Kardeşim;

      Sen yazmadan ben bu olayın öncesini yazayım. O sene Samistal yolculuğumuz daha baştan sıkıntılı başladı.
      Gündüz Nahiyede otururken İbişlerin Yusuf durduk yerde “Samistal’e gidelim mi?” diye sorunca hepimiz evet dedik. Günlerden Cumartesi idi. Yani Hemşin’in pazarıydı. Yolculuğa akşamüzeri başlamaya karar verdik. Nahiye’den köye çıktık. Hazırlıklarımızı yaparak tekrar Nahiye’ye indik. Yolda yiyeceklerimizi Nahiyeden alacaktık ama biraz geç kalmış olacağız ki nahiyedeki tüm dükkanlar kapalı idi. Evden çıkmadan iki dilim ekmek yemiştim ama bu bizi Vankdere’ye kadar tutar mıydı bilmiyordum. Samistal’e ilk kez gidiyordum ve sabaha yakın Vankdere’ye ineceğimizi söylemişlerdi. Nahiyede yiyecek tek lokma bulamadığımız gibi bakkallar kapalı olduğu için el lambalarımıza pil de alamamıştık. Karanlıkta ışıksız nasıl yürüyeceğimizi düşünürken bu sorunu o zaman Camini,n önündeki kahveyi işleten Palaskaların Ahmet Nuri Dayı çözdü. Bize Demokrat Lambası hazırladı. Demokrat Lambasının adını da kendisini de ilk kez duymuştum. Bir şişeye yarısına kadar gaz koyup ağzına pamuklu bir kumaş tıkıyorsun ve şişeyi ters çevirerek kumaşı ıslattıktan sonra yakıyorsun. Yürürken arada bir şişeyi ters çevirerek pamuğu sürekli ıslak tutuyorsun. Bu şekilde yarım şişe gaz ile 2 gün yürünebileceğini de o zaman öğrendim. Bu lambaya Demokrat Lambası denmesinin sebebi ise Gazyağının Hemşin’e ilk kez Demokrat Partisi zamanında gelmesi olduğunu da o gün öğrendim.
      Biz hava karmadan hemen önce yola çıktık. Susiglerden Sabri ve ben, Alicanların Hüseyin ve İbişlerin Yusuf 4 kişi idik. Yanımızda bir de misafir (!) vardı. O sene yaylada malcılık yapan İbişlerin Abdul Dayının (Ecevit) köpeği yayladan kaçıp köye gelmişti. Onu da yanımızda götürüyorduk. O kadar büyük bir köpekti ki zincirlerinin üzerine bir de inşaat telleri sarılmıştı.
      Sonunda yola çıktık. Çanava’nın tepesine çıkmamız 2 saatten fazla almıştı. Orda yıkılmış kahvenin önünde biraz istirahat ettikten sonra yola devam ettik. Üskürt Dağından gece karanlığında nağara ve türkülerle geçtik. Hoş bizi duyan yoktu ama duyması gerekenin duymasını sağlamak için (!) türkü söylüyorduk. Dağın düzlüğüne gelmiştik ki birden yanımızdaki köpek zincirini tutan Yusuf’u sürüklemeye başladı. Hepimiz zincire yapıştık ama köpeği durduramıyorduk. Köpek herhalde yabani kokusu almıştı ama havlamıyor ve üzerine gidiyordu. Baktık ki köpeği zaptetmek zor yanında tabanca olan biri havaya 2 el ateş etti. Biraz sonra da köpek durdu ve yola devam ettik.
      Şimdi düzlük bitmiş yokuş aşağıya iniyorduk ama boş mide ile 4-5 saat daha yürüdükten sonra midemiz çaputa dönmüş açlıktan kıvranıyorduk.” Vankdere’ye ne kadar kaldı?” soruma “Az bişe kaldı” diyorlardı ama bu “Az bişe bir türlü bitmiyordu. Sonunda Armutluk denen yere geldik. Orada bir puğardan su içtik. Birer sigara yaktık ama açlık dayanılacak gibi değildi. İçimizden biri dedi ama kimin dediğini hatırlamıyorum. Oradaki armut ağacından biraz armut biçelim dedi. Demokrat Lambasının ışığı ile Yusuf ağaca çıkıp armut toplamaya başladı. Topladığı armutları kazağının içine dolduruyordu. Ben de aşağıdan lambayı tutuyordum. Bu sırada yukarıdan bir dal kırılma sesi geldi. Yusuf’un bastığı dal kırılmıştı ama Yusuf nasıl becerdiyse o karanlıkta bir dalı tutarak aşağıya düşmekten kurtulmuştu. Biraz sonra aşağıya indi. Nasıl sevinmiştik karnımızı doyuracağımız bişe bulduk diye ama armutları yere döktüğünde anladık ki bunları yemek mümkün değil. Değil olgunlaşmak daha yeni büyümeye başlamış armutlar taş gibi idi. Ben bir tanesini bir taşın üzerine koyup bir taş parçası ile ezdim ve ağzımda çiğnemeye başladım ama suyu zehir gibi acıydı. Armutları bırakarak yola koyulduk.
      Vankdere’ye inmemiz ne kadar sürdü bilmiyorum ama kahvenin olduğu yere geldiğimizde gün doğmuştu. Kahveye yaklaştığımızda mis gibi içyağılı lobiyanın kokusunu duymuştuk. İçeri öyle bir girdik ki kahvenin sahibi de şaşırmıştı. “Dayi!Açlıktan ölüyoruz!” dedikten 2 dakika sonra kocaman tabaklar mis gibi kokan içyağli lobiya ile dolmuştu. Pilitadan yeni çıkardığı sıcak ekmek sıcak lobiyaya müthiş katık olmuştu. Karnımızı nasıl doyurduk hatırlamıyorum ama daha lobiyayı yerken kahveciye muhlama siparişini vermiştik. Muhlamayı da yedikten sonra sigaraları yaktık. Karnımız doydu ya bu sefer biri “Bi rakı içelim!” dedi. Olur-olmaz tartışmaları arasında masaya 35’lik rakı geldi. Rakıyı isteyen 1 kadeh alıp tamam dedi. Diğer isteyen de aynı şeyi yaptı. Rakının kalanı Alicanların Hüseyin ile bana kalmıştı. Hüseyin’i bilmem ama ben 1 kadehte çakır, 2. Kadehten sonrasını hatırlamayan biri olarak o rakıyı orada “Bir an evvel yola çıkmak” düşüncesi ile neredeyse 10 dakikada susuz mezesiz bitirdik. O andan 4 saat sonrası bugün hatırlayabildiğim tek şey yola çıktıktan az sonra Yusuf2un çıkıp sildiği ceviz ağacından çantamı ceviz ile doldurduğumdu. :D
      Kahveden çkarken kahveciden ekmek istemiştik ama o da başka ekmeği olmadığını, pilitadaki ekmeği de birazdan gelecek bir katırcıya vereceğini söyledi. Oradan da yiyecek tek lokma almadan yola çıktık. Nasılsa Pilonçut’da bir kahve daha vardı ve oradan istediğimiz alırız diye düşünmüştük.
      Yokuş’un yarısını geçmiştik ama ben ne yorgunluk vardı ne gittiğim yeri görecek hal. Robot gibi yürüyordum. Yokuşun yarısında bir puğar görünce suyumuzu içip oturduk ve birer sigara yaktık. Bu sırada yokuştan aşağı bir katıcının geldiğini gördük. Katırcının yanında da bir mal köpeği vardı. O da en az bizim köpek kadar büyüktü. İki köpek birbirini görür görmez bir saldırıya geçtiler ki bizim köpeği tutan Yusuf da köpekle birlikte başyukarı koşuyordu. :D
      İki köpek birbirlerine bir girdiler ki ne biz ne katırcı ayıramıyorduk. Yusuf da iki köpeğin arasında yerlerde sürünüp duruyordu. Elimize geçirdiğimiz her şeyle köpeklere vurarak ayırmayı başardık ama bu sırada benim şemsiye de darmadağın olmuştu. Sonunda yine yola çıktık. Yokuş bitip de tepeye varınca “Aha yokuş bitti!” sözü bana dünyanın en güzel müjdesi gibi gelmişti.
      Bir süre sonra Pilonçut’a varmıştık. 6 saatlik yokuş bizi yine acıktırmıştı ama Pilonçut’taki kahvede yiyecek olarak sadece 3 kiloluk bir kutu bisküvi vardı. Aldık bisküviyi ve duble bardaklardan çay ile başladık yemeye. 3 Kilo bisküvinin ayrısını köpeğe yedirmiştik. Tekrar yola çıktık ama bizde yürüyecek hal kalmamıştı. Maçkun’daki eski kahvenin yerine gelince burada biraz uyumaya karar verdik. Otların üzerine ölü gibi uzandık. Orada 2 saat kadar uyumuştuk. Uyandığımızda birbirimizi zor bulduk :D Meğer uykuda döne döne yuvarlanıp durmuşuz. Uyandığımızda baştan beri değişmeyen gerçek yine karşımızda idi. Açlıktan geberiyorduk. :D
      Yola çıktık ve sonunda Samistal’e vardık. Ben Yusuf’un eve gittim. Rahmetli annesi bize koca bir tas koyun yoğurdu koydu. Yanına da pelekiden yeni çıkmış ekmek verdi. Nihayet karnımız doymuştu.
      Yaylada kaldığımız 3 gün içinde daha bir sürü şey yaşadık. Çakovit’in Kavrun tarafında bir malcının köpeklerinin saldırısına uğramak, Bekiroğlu Eşref Dayı’nın kan tutan katırına gazyağı, süt, şerbet içirip düzlerde koşturmak, 5 metreden bir rakı şişesine 50 tane mermi atıp da vuramayan İlyaslerun Cevat’ı seyretmek vb.. bir çok ayrıntı daha bu yolculuktan hatırladıklarımdır.
      Nasip olur da o yoldan yaylaya bir daha gitmek mümkün olur mu bilmiyorum ama sanırım her yayla yolculuklarında yaşananları yaşamak artık mümkün görünmüyor. Hatta eski yoldan yaylaya giden olduğunu da sanmıyorum.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Sevgili Sakir abi ben enson 15 sene once uskurtten vankdereye ve vanktan piloncuta kadar yollarin tamamiyla kapandigini duymustum.daha once buraya yazacagim dediyim hikayenin ben daha dogmadan olan birvaka oldugundan dolayi ve bu olayda adi gecen sahislarin yaptigim arastirma sonrasi babamda dahil hepsinin allahin rahmetine kavusklarindan dolayi cecap verme imkanlari yok oldugundan ve ayrica ben samistal yaylasinin kavgaile deyil herkesin guzel anilarla yasadigi bir yayla olarakanilmasini arzuladigimdan dolayi yazmama karari aldim .bundan dolayi bu sayfayi okuyanherkesten ozur dilerim. ....saygilarla sevgilerle.

      yayla yolclugu

      evet sevgili sakir abi hikayende armutluktan ve piloncuttaki kavveden benimde bazi anilarim var .ama armutluktaki o su havzaninin altindaki isirligin icinde erikleri toplarken sahipleri gogosludur beni yakaladilar erikleri aldiklari yetmez gibi ufaktan bir de hirpaladilar.yaylaciligimin ikinci yiliydi koye geri donmem gerekiyordu .annem beni ibislerin mehmet abiyle koye gonderiyor .sabahtan yola ciktik petrus hazindag mockun derken ayu bogazi denen yereyaklasinca yolculuk boyu hic konusmayan mehmet abi durdu ve bana hizli kosup kosamiyacagimi ayudan korkup korkmadigimi hic ayu gorup gormediyimi falan sorup silahinida doldur bosat yatiktan sonra ben hic bir sey anlamadan yurumeye basladik meyer mehmet abi ileride cam agacinin dalinda oturan ve hemen etrafindaki ineklere bakan ayuyu gormus ve tetbir aliyormus biraz daha yaklastigimizda ayu nun daldan asagi atlayip puskurtmeye basladiginda her seyi anlamistim. ama cok korkuyordum neyseki ayu camlarin arasinda kayboldu gitti ama ben iki adim ileri bir geri bakiyorum piloncuttaki kahveye geldik kahveciye ve ordaki lere mehmet abi durumu anlatti kahvecinin ayunun cok enterasan zararzis otcul boz ayu oldugunu ineklerle beraber otladigini onlarinda gordugunu soyleyince ve ustune mehmet abinin ismarladigi iki bardak ateslikte demlenme cayini ictikten sonra ancak kendime gelebildim...heygidi o gunler bir daha yurume piloncuta gidecekmiyiz ...... saygilarla
      Mutlu mahellesinin 1986 yılında yapılan ilk mahalle yolu1987 de meydana gelen büyük bir heylan nedeniyle ulaşima kapanmiştı.Yaklaşık yirmi yıldır ulaşima kapanan bu yolu Hemşin Belediyesi ve
      Mutlu mahalllesi Muhtarinin çabaları ile,Belediye araçları ile ulaşima tekrar açılmiştır.Emegi geçen bütün ekipe teşekkur ediyoruz..
      Resimler
      • PICT0414 (700 x 525).jpg

        154.89 kB, 0×0, 643 defa görüntülendi
      • PICT0415 (700 x 525).jpg

        157.95 kB, 0×0, 2,347 defa görüntülendi
      • PICT0417 (700 x 525).jpg

        151.98 kB, 0×0, 282 defa görüntülendi
      www.karalastik.com
      Ola Serkan;

      O yol ilk kapandığında mahalleli yolu açtırmak için çok uğraşmıştı ama bir tülü açtırılmamıştı. Hatta buranın açılıp açılmayacağına dair KTÜ'den bilimadamları gerlmiş bir de rapor düzenlemişlerdi.
      O raporda bu yolun açılması için ya yukarıdan bahçenin dibinden briaz içeri giriş Şev açılması gerekir yada buraya ancak Viyadük sistemi ile yol yapılabilir diyordu. Ben ne viyadük görüyorum ne de bahçenin başından içeri girildiğini. Acaba ne oldu da bunların hiçbiri yapılmadan o yol açıldı :D:D:D
      Daha ilnigç bir durum daha var.
      Ya o bilirkişi raporu doğru çıkarda orada yeni ve daha büyük bir heyelan olursa ne olacak? İlk raporda yeni bir heyelan olması durumunda tüm mahalle için daha büyük bir tehlike meydana geleceği söyleniyordu.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...