Millet, saydığım değişiklikler ve inkılapların tabii ve
zaruri icabı olarak umumi iradesinde ve bütün kanunlarında,
ancak dünya ihtiyaçlarından mülhem ve ihtiyacın değişmesiyle
değişip gelişmesi esas olan dünyevi bir idare zihniyetini
hayat düsturu saymıştır.
1925
M.Kemal ATATÜRK
Merhaba,
Türk milletinin bugün ve gelecekte de tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin millet hakimiyetine bağlanması, aklın ve ilmin rehberliğinde Yüksek Türkiye İdealini gerçekleştirmesi insanlığa hizmettir.Tam bağımsızlıkla ifade edilen her yönden bağımsızlıktır (Siyasi, mali, iktisadi, kültürel,ferdi ve külli...)
Atatürk yalnız kurumlarında değil düşüncelerinde de temelli bir inkılap yapmış olan Türk milletinin amacını kısa sürede gerçekleştirmesi için fikir ve hareketi beraber yürütmesini zorunlu görmüştür. bununla birlikte yolumuzu çizen unsurları da içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve tarihin çeşitli facia ve ıstıraplarından çıkardığımız sonuçlar olarak ifade etmiştir.
Ve demiştir ki;
“Her şeye rağmen muhakkak bir aydınlığa doğru yürümekteyiz. Bende bu inancı yaşatan kuvvet yalnız azim memleket ve millet hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanları içinde, sırf vatan ve hakikat aşkı ile ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdür.” (1918)
“Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerinin çocuklarına kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır: "Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemişti, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz. Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir."
Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur! (1935).
Yüksekliğin hududu yoktur...
Atatürk ‘ün insanlık ideali geleceğe yönelik ve umut doludur. 1923 yılında söylediği şu sözler bunu açıkça ortaya koymaktadır.
“ Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak, daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen engelleri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünde yok olacak yerlerini milletlerarasında hiçbir renk , din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı olacaktır.”
İnsanlık idealini sonuna kadar savunan ve bu ideali korumaya çalışan bir lider olarak her zaman dünyaya barış mesajları vermiştir. O;” Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız ifadesi ile bunu kanıtlamıştır.
İnsanın insan olma savaşı ve idrak etmesi aydınlanmanın sürecidir.
insanın erginleşmesi, kendi aklının ve kendindeki insan olma onurunun bilincine varması ile gerçekleşir. Bu bilince varmak ve onun eğitimle yaygınlaşması, karşısında dinsel inançları, dogmaları, batıl inançları bulduğu için kolay olmamıştır. Sonunda siyasal, toplumsal özgürlüğünde geldiği, yüzyıllar süren çarpışmalara, acılara mal olmuştur. Fakat bilimsel düşünme yolunu açan Aydınlanma ve onun ürünü olan tekniğin, özellikle hayata yararlılığının görüklmesi ile başarıya ulaşmıştır.
Aydınlanma’nın insanlığa getirdiği laik düşünce, dinle devlet işlerini birbirinden ayırma gibi bir formalite değildir. Aydınlanma, laiklikle, değişmez Tanrısal buyruklara körü körüne uyma, korkuya dayanan kölelik, kulluk, kadercilik ve tembellik ahlakı yerine; insan olma onurunun taşıyıcısı olma bilincini, vicdanın özgürleşip, canlanmasını sağlar.
Vicdana dayanan inanç, korku ve çıkar hesabından kurtulunca arınır, saf bir sevgiye dönüşür, yücelir. Toplumu yöneten yasalara, hukuka, Tanrı buyrukları yerine akıl ve evrensel bir ahlak ilkesine dayanma yolu açılır. Laikliğin, yasaların çağdaş insanlık hukukuna dayanmasının olmazsa olmazı olması, bundandır. Buradaki içtenleşme, insanlığın bedeller ödeyerek çok zor ulaştığı bir aşamadır. Egemenliğin gerçek niteliği egemenliği etkisiz kılmak ve efendiye gereksinim duymamaktır.
Atatürk, büyük insan topluluklarının her türlü dertlerinden arındırılmalarını ister ve üstün bir görüşle bütün insanları dünya vatandaşı olarak niteler. "Eğer sürekli bir barış isteniyorsa, insan kütlelerinin durumlarını iyileştirecek uluslararası tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir".
Bir tarih gerçeği olarak Mustafa Kemâl Atatürk, onun gerçekleştirdiği Türk devrimi, ilkeleri ve bu devrimi gerçekleştirme şekli ortadadır. Bütün bu tarih sürecine bir özgürlük ve Türklük sevgisinin ve daha ileri bir Türk toplumu ideailinin hükmettiği ve bu idealinin esası tüm insanlığı birleştirici unsur olarak hakim kılmasıdır.
sevgimle..
G.D
zaruri icabı olarak umumi iradesinde ve bütün kanunlarında,
ancak dünya ihtiyaçlarından mülhem ve ihtiyacın değişmesiyle
değişip gelişmesi esas olan dünyevi bir idare zihniyetini
hayat düsturu saymıştır.
1925
M.Kemal ATATÜRK
Merhaba,
Türk milletinin bugün ve gelecekte de tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin millet hakimiyetine bağlanması, aklın ve ilmin rehberliğinde Yüksek Türkiye İdealini gerçekleştirmesi insanlığa hizmettir.Tam bağımsızlıkla ifade edilen her yönden bağımsızlıktır (Siyasi, mali, iktisadi, kültürel,ferdi ve külli...)
Atatürk yalnız kurumlarında değil düşüncelerinde de temelli bir inkılap yapmış olan Türk milletinin amacını kısa sürede gerçekleştirmesi için fikir ve hareketi beraber yürütmesini zorunlu görmüştür. bununla birlikte yolumuzu çizen unsurları da içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve tarihin çeşitli facia ve ıstıraplarından çıkardığımız sonuçlar olarak ifade etmiştir.
Ve demiştir ki;
“Her şeye rağmen muhakkak bir aydınlığa doğru yürümekteyiz. Bende bu inancı yaşatan kuvvet yalnız azim memleket ve millet hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanları içinde, sırf vatan ve hakikat aşkı ile ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdür.” (1918)
“Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerinin çocuklarına kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır: "Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemişti, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz. Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir."
Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur! (1935).
Yüksekliğin hududu yoktur...
Atatürk ‘ün insanlık ideali geleceğe yönelik ve umut doludur. 1923 yılında söylediği şu sözler bunu açıkça ortaya koymaktadır.
“ Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak, daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen engelleri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünde yok olacak yerlerini milletlerarasında hiçbir renk , din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı olacaktır.”
İnsanlık idealini sonuna kadar savunan ve bu ideali korumaya çalışan bir lider olarak her zaman dünyaya barış mesajları vermiştir. O;” Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız ifadesi ile bunu kanıtlamıştır.
İnsanın insan olma savaşı ve idrak etmesi aydınlanmanın sürecidir.
insanın erginleşmesi, kendi aklının ve kendindeki insan olma onurunun bilincine varması ile gerçekleşir. Bu bilince varmak ve onun eğitimle yaygınlaşması, karşısında dinsel inançları, dogmaları, batıl inançları bulduğu için kolay olmamıştır. Sonunda siyasal, toplumsal özgürlüğünde geldiği, yüzyıllar süren çarpışmalara, acılara mal olmuştur. Fakat bilimsel düşünme yolunu açan Aydınlanma ve onun ürünü olan tekniğin, özellikle hayata yararlılığının görüklmesi ile başarıya ulaşmıştır.
Aydınlanma’nın insanlığa getirdiği laik düşünce, dinle devlet işlerini birbirinden ayırma gibi bir formalite değildir. Aydınlanma, laiklikle, değişmez Tanrısal buyruklara körü körüne uyma, korkuya dayanan kölelik, kulluk, kadercilik ve tembellik ahlakı yerine; insan olma onurunun taşıyıcısı olma bilincini, vicdanın özgürleşip, canlanmasını sağlar.
Vicdana dayanan inanç, korku ve çıkar hesabından kurtulunca arınır, saf bir sevgiye dönüşür, yücelir. Toplumu yöneten yasalara, hukuka, Tanrı buyrukları yerine akıl ve evrensel bir ahlak ilkesine dayanma yolu açılır. Laikliğin, yasaların çağdaş insanlık hukukuna dayanmasının olmazsa olmazı olması, bundandır. Buradaki içtenleşme, insanlığın bedeller ödeyerek çok zor ulaştığı bir aşamadır. Egemenliğin gerçek niteliği egemenliği etkisiz kılmak ve efendiye gereksinim duymamaktır.
Atatürk, büyük insan topluluklarının her türlü dertlerinden arındırılmalarını ister ve üstün bir görüşle bütün insanları dünya vatandaşı olarak niteler. "Eğer sürekli bir barış isteniyorsa, insan kütlelerinin durumlarını iyileştirecek uluslararası tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir".
Bir tarih gerçeği olarak Mustafa Kemâl Atatürk, onun gerçekleştirdiği Türk devrimi, ilkeleri ve bu devrimi gerçekleştirme şekli ortadadır. Bütün bu tarih sürecine bir özgürlük ve Türklük sevgisinin ve daha ileri bir Türk toplumu ideailinin hükmettiği ve bu idealinin esası tüm insanlığı birleştirici unsur olarak hakim kılmasıdır.
sevgimle..
G.D