Orhun Abideleri

      Orhun Abideleri

      ORHUN ABİDELERİ

      Göktürk Devletinden kalma, 7 ve 8. asra âit en eski taş kitâbeler. Üzerinde, Türk Edebiyâtının ilk örnekleri bulunan “bengü taşları”dır.
      Moğalistan’ın kuzey-doğusunda, eski Orhun Nehri yatağına dikilmiş oldukları için bu kitâbelere Orhun Âbideleri, Göktürk Devletine âit oldukları için de Göktürk Kitâbeleri denmiştir. Âbidelerde adı geçen Ötüken Ormanı, Türklerin Birinci İstiklâl Savaşını kazanan Kutluk Kağan tarafından, yeni Türk devletine idâre merkezi olarak seçilen yerdir. Orhun civârında Orhun yazısı ile yazılı daha başka kitâbeler de bulunmuştur. Belli başlıları altı tânedir. Fakat bunların en büyükleri ve mühimleri üç tânesidir. Birincisi olan Kül Tigin Âbidesini, ağabeyi Bilge Kağan, 732’de diktirmiş, ikincisi olan Bilge Kağan Âbidesini de ölümünden bir yıl sonra 735’te kendi oğlu diktirmiştir. Üçüncü olarak vezir Tonyu kuk Âbidesi ise 720-725 senelerinde kendisi tarafından dikilmiştir.

      Kül Tigin Âbidesi: Kağan olmasında ve devletin kuvvetlenmesinde birinci derecede rolü olmuş kahraman kardeşine karşı, Bilge Kağan’ın duyduğu minnet duygularını ifâde eden, bizzât hükümdâr ağzından yazılmış hitap eder. Yere devrilmiş vaziyette bulunmuştur. Rüzgâra mâruz kalan kısımlarında tahribât ve silintiler vardır.Yüksekliği 3,75 metredir. Saf olmayan mermerdendir. İtina ile yontulmuş, yukarı doğru daralmaktadır. Dört cephelidir. Âbidenin doğu cephesinin üstünde kağanın işâreti vardır. Batı cephesi Çince kitâbe ile kaplıdır. Diğer üç cephesi Türkçe kitâbelerle doludur.

      Âbidedeki kitâbeleri, Bilge Kağan ve Kül Tigin’in yeğeni Yollug Tigin yazmıştır. Satırlar yukarıdan aşağıya doğru yazılmış ve sağdan sola doğru istif edilmiştir. Satırların uzunluğu 235 cm kadardır. Cetvelden çıkmış gibidir. Âbidenin Çince kitabesinde Türk-Çin dostluğu, Türk İmparatorluğu ve Kül Tigin methedilmekte, tanıtılmakta ve târihler düşürülmektedir.

      Bilge Kağan Âbidesi: Aynı yerde Kül Tigin Âbidesinin bir kilometre uzağındadır. Şekli, tertibi ve yapısı, tamâmiyle birincisine benzemektedir. Yalnız biraz yüksektir. Bu âbidede Bilge Kağan hitabeder. Ayrıca Kül Tigin’in ölümünden sonraki vak’aların ilâve edildiği görülür. Bu eser hem devrilmiş hem parçalanmıştır. Tahribat ve silinti bunda çok fazladır. Bu âbideyi de yeğeni Yollug Tigin yazmıştır. Her iki âbidede de Bilge Kağan’ın sözlerinin dışında Yollug Tigin’in kitâbe kayıtları ve ilâveleri yer almaktadır.

      Vezir Tonyukuk Âbidesi: Diğer iki âbidenin biraz daha doğusunda bulunmaktadır. Devrilmemiş, dikili, dört cepheli iki taş hâlindedir. Birinci ve daha büyük olan taşta 35, ikinci taşta 27 satır vardır. Bu âbide, İltiriş Kağan’ın isyânına iştirâk eden ve o günden Bilge Kağan devrine kadar devlet idâresinin baş yardımcısı olarak kalan, VezirTonyukuk tarafından diktirilmiştir. Âbidede bu kudretli ve tecrübeli müşâvir vezirin kendisi konuşmaktadır.

      Orhun âbideleri, Göktürk Devletinin kuruluşundan yarım asır sonra, Türk Beylerinin anayurttan uzaklaşarak, kendilerini Çin’in yumuşak ipeklerine ve hileci siyasetine kaptırıp bozulduklarını anlatır. Eskisi gibi iyi ve bilgili olmayan bu beylerin elinde Türk Devletinin nasıl sarsılıp yıkıldığını aydınlatır. Bu yüzden tam elli yıl, Çin ilinde esir yaşayan doğu Türklerinin, esirlik hayâtına alışamıyarak, durmaksızın isyan ettiklerini ve sonunda muvaffak olduklarını, yeniden istiklâl kazandıklarını anlatır. Sekizinci yüzyılda, Çinlilere karşı yapılan İstiklâl Savaşı kazanıldıktan ve Türk bütünlüğü sağlandıktan sonra, bunların unutulmaması için diktirilmiştir.

      Orhun Âbideleri çok yönlü vesikalardır. Şöyle ki: “Türk milletinin adının geçtiği ilk Türkçe metin olup; taşlar üzerine yazılmış ilk Türk târihi; Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi; milletle hesaplaşması, devletin ve milletin karşılıklı vazîfeleri; Türk nizâmının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesîkası; Türk askerî dehâsının, Türk askerlik sanatının esasları; Türk feragat ve fazîletinin büyük örneğidir.

      Türk içtimaî hayâtının yüksek tablosu; Türk hitâbet sanatının şâheseri, hükümdarâne edâ ve ihtişamlı hitap tarzı; Türk milliyetçiliğinin temel kitabı; Bir kavmi bir millet yapabilecek eser; Türk yazı dilinin ilk örneği ve başlangıcını mîlâdın ilk asırlarına çıkartan delil, Türk ordusunun kuruluşunu ilk asırlara götüren vesîka; insanlık âleminin sosyal muhtevası bakımından en mânâlı mezar taşlarıdır.

      Orhun Kitâbelerinden, 12. asırda târihçi Cuveynî, Târîh-i Cihângüşâ’sında bahsetmiştir. Ayrıca Çin kaynaklarında da bu âbidelerden bahsedilmektedir. 1709’da Poltava Savaşında Ruslara esir düşen İsviçreli subay Strahlanberg, 13 sene Sibirya’daki sürgün hayâtında serbestçe gezip dolaştığı yerlerde incelemelerde bulunmuş, 1730’da kendi vatanına döndüğünde araştırmalarını yayınlamıştır. Bunun üzerine 1890’da Heikel’in başkanlığında bir Fin, 1891’de de W. Radloff’un başkanlığında bir Rus ilmî heyeti kitâbelerin mahalline gönderilmiştir. Her iki heyet âbideleri tetkik edip, fotoğraflarını Avrupa ilim merkezlerine dağıtmışlardır. Danimarkalı Bilgin V. Thomsen 1893’te Orhun yazısını çözmeyi başarmıştır. Son olarak Türk bilgini Talat Tekin, Amerika’da Orhun Türkçesinin bir gramerini ve kitâbelerinin yeni bir neşrini yapmıştır

      ORHUN ABİDELERİNDE ; Bilge Kağan adeta karşımıza geçip konuşmaktadır. İşte O'nun konuşmasından bir bölüm:

      "- Ben Türk Bilge Kağan!..
      Bilhassa küçük kardeşim, yeğenim, oğlum ve bütün soylu milletim!
      Güneydaki Şadapıt Beyleri, kuzeydeki Tarkanlar, Buyruk Beyleri!
      Otuz Tatar, Dokuz Oğuz Beyleri, halkım... Bu sözleri iyice işit, sağlamca dinle!..

      Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına,
      Kuzeyde gece ortasına kadar hep milletler bana bağlıdır.
      Bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim.
      Doğuda Şantung Ovası'na kadar ordu sevkettim, denize ulaşmama az kaldı.

      Güneyde Dokuz Ersin'e kadar sefer ettim,
      Tibet'e erişmeme az kaldı.
      Batıda inci Nehri'ni geçerek Demirkapı'ya,
      Kuzeyde Yir Bayurku Yeri'ne kadar ordu sevkettim.

      Bunca yerlere kadar gittim.
      İl tutacak yer yalnızca Ötüken Yaylası imiş.
      Ötüken'de oturup Çin milleti ile anlaştım.
      Çin Kağanı altını, gümüşü, ipeği sıkıntısız, öylece gönderiyor.

      Yalnız şunu anladım ki, Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş!
      Tatlı sözle, yumuşak ipekle aldatıp uzak milleti öylece taklaştırır.
      Yaklaştırdıktan sonra da ona kötülükler eder;
      Bilgili, cesur insanları ilerletmez; yanılan insanı yaşatmazmış!

      Çinlinin tatlı sözüne, yumuşak ipeğine aldanıp, Türk Milleti, çok çok öldün!
      Böyle giderse, daha da öleceksin! Sonra, güneyde Çogay Ormanı'na,
      Töğültün Ovası'na kadar konayım dersen;
      Türk Milleti, öleceksin!..

      Türk Milleti! Acıkırsan tokluğu, bir doyarsan da açlığı düşünmezsin.
      Böyle olduğun için, seni doyuran Kağanının sözünü dinlemedin, gittin.
      Gittiğin yerlerde hep mahvoldun, yok edildin.
      Orada, geri kalanınla her yere zayıflayarak, ölerek yürüyordun.

      Tanrı buyurduğu için, devletli olduğum için size Kağan oldum.
      Kağan olunca aç - fakir milleti hep topladım.
      Fakir milleti zengin, az milleti çok kıldım.
      Yoksa bu sözümde yalan var mı?

      Kağan olduktan sonra Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki milleti derleyip toparladım.
      Türgiş Kağanı'nın kızını büyük bir törenle oğluma alıverdim.

      Başlıya baş eğdirdim, dizliye diz çöktürdüm.
      Tanrı yardım ettiği için; gözle görülmeyen,
      Kulakla işitilmeyen yerleri milletime kazandırdım.
      Gittiğim yerlerin sarı altınını, beyaz gümüşünü, işlenmiş ipeğini hep aldım.

      Darının ekimli olanını, binek atını, aygırını, kara samurunu, mavi sincabını Türk Milleti'ne kazanıverdim.
      Benim Türk Beylerim, Milletim!

      Kağanından, beylerinden ayrılmazsan iyilik görecek, dertsiz olacaksın.
      İşte, taş yontturup gönül sözümü vurdurdum.
      Bunu görüp bilin ki, sonsuza kadar kalacak ölümsüz taş yontturdum.

      Ey Türk - Oğuz Beyleri, Milleti, işitin:

      Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe ilini - töreni kim bozabilir?
      Ey Türk Milleti! Titre ve kendine dön!..


      ORHUN ABİDELERİNİN RESTORASYON PROJELERİ VE YOLLARI T.C. DEVLETİNCE YAPILMAKTADIR ....
      Yaklaşık 280 yıl önce bulunduklarında bütün ilim çevrelerinin dikkatini çeken Orhun Abideleri Türk adının geçtiği ilk Türkçe metinlerdir. Bunların önemi Türk tarihi ve kültürü açısından içerisinde bulunan değerli bilgilerden kaynaklanmaktadır. Çünkü yazıtlarda Türk tarihini, sanatını, gelenek ve göreneklerini, dinini, ordu teşkilatını, sosyal hayatını kısaca Türk milletine ait ne varsa hepsini görmek mümkündür.

      Türk tarihinin bugün için bilinen en eski yazılı belgeleri olma özelliğine sahip olan Göktürk Abideleri, Başkanlığımız tarafından yürütülen proje çalışmaları kapsamında öncelikli yere sahip bulunmaktadır.

      9. Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman DEMİREL, 1995 yılında Moğolistan’a gerçekleştirdiği resmi gezi kapsamında Orhun Anıtları’nın bulunduğu bölgeyi ziyaret etmiş ve Moğolistan Cumhurbaşkanı ile vardıkları mutabakat neticesinde “Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi” hayata geçirilmiştir.

      Bu çerçevede, Moğolistan’a resmi bir ziyarette bulunan TİKA Başkanlığı heyeti 1994 yılında Moğolistan Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı ile Başkanlığımız arasında Projenin genel hatlarını belirleyen anlaşmayı imzalamış ve sözkonusu anlaşma Moğolistan Parlamentosu tarafından da onaylanmıştır.

      Bu çerçevede ilk çalışmalar 1997 yılında başlamış olup, 1997-2004 yılları arasında kazı, harita, jeofizik, taş koruma ve onarım, restorasyon, epigrafi ve kopyalama çalışmaları yapılmıştı.T.C. Başbakanı Sayın Recep TAYYİP ERDOĞAN ' ın katıldığı törenlede Orhun aibidelerinin Yol ve restorasyon projesi tamamlanarak hizmete açılmıştır.
      Resimler
      • ORHUN R.jpg

        55.86 kB, 0×0, 731,135 defa görüntülendi

      Türk Milleti....

      Milli tarihin en eşsiz örnekleri olan bu yapıtlar ; millet ve devlet kavramının ortaya konuluşu bakımından en nadide eserler oluyor. Tük Milleti'nin günüzümüzde oluşturulmaya çalışılan suni, piyon, şoven milletleştirmeleriyle ilgili olmadığı tarihi seyri içinde tarihi, sosyalojik, edebi ve siyasi kökleri olduğu bu eserlerle ortaya konmuştur. Bu tarih ve politika önünde Türk Milleti'nin tarihe olan direnci ve katkısını da örneklemektedir. Ve her Türk gencinin dünya üzerinde ve Anadolu'daki vaolan değişim ve gelişimleri biraz da ve esasen bu tarihi gerçeklikle ele alması gerekiyor bence. Selamla.